Nis 22

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

22 NisanDünya Günü

1453 – İstanbul kuşatması sırasında 72 parça kadırga karadan yürütülerek Haliç’e indirildi.

1529 – İspanyol İmparatorluğu ile Portekiz Krallığı arasında Zaragoza Barış Antlaşması imzalandı.

1809 – Beşinci Koalisyon Savaşı‘nın bir parçası olan Eckmühl Muharebesi sona erdi.

1915 – I. Dünya Savaşı sırasında İkinci Ypres Muharebesi başladı.

2008 – Radara yakalanmama teknolojisiyle geliştirilmiş ilk hava aracı olan F-117 NighthawkABD Hava Kuvvetleri tarafından hizmetten çıkarıldı.

Petronius Maximus (Ö. 455)

I. Isabel (D. 1451)

Vladimir Lenin (D. 1870)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Nis 22

NEREYE KADAR YAMALI SİYASET? (K.Ş)

NEREYE KADAR YAMALI SİYASET? (K.Ş)

Atatürk’ün bağımsızlık düşkünlüğü, ileri görüşlülüğü ve Türk ulusuna duyduğu güven sayesinde genç Cumhuriyet onlarca askerî ve sivil fabrika ile ayağa kalkacak gücü kendinde bulabilmişti. Sanayiden tarıma, her alanda, modernleşme ve planlı gelişim Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinin aydınlık olması için elzemdi ve bu yüzden de hayata geçirildi. Artık Türk ulusu muhtaç ve hizmetkar olmayacak; üretecek, gelişecek, kendi vatanında “Efendi” olacaktı. Bu ülkü doğrultusunda bir yandan ülkemiz dışa bağımlı olmayıp kendi tarımı ve sanayii ile kendine yetebilecekti, öte yandan ise geleceğimiz için atılan her adımda birlik ve beraberliğimiz pekişecekti.

Topraklarımızın verimliliği, insan gücümüz ve coğrafyamızın sağladıkları sayesinde sayısız alanda kendi kendine yetebilecek potansiyele sahibiz. Jeopolitik konumumuz gereği ise bu bir zorunluluktur. Cumhuriyetimizin ilanından beri bölgemizde, bölgemize yakın ve uluslararası boyutlarda gelişen krizleri bertaraf edecek bir potansiyel ile bu günlere geldik. Yıllarca “babalar gibi satılan” kazanımlarımızın son damlaları ile geçirdiğimiz bu günlerimiz, yamayarak günü kurtarmaya çalışmanın uzun vadede ne denli tehlikeli olduğunu gözler önüne sermiştir. Dünya ortalamasında gıda fiyatları düşerken bile enflasyona yenilmekte, birçok kalemde dışa bağımlı hâle gelmiş bulunmaktayız. Atatürk’ün idealinde kurulan cumhuriyetimiz, işte tam olarak bu günlerin gelmemesi adına kalkınma planlarını yapmış; bir ulusu önce yok oluştan kurtarıp, ardından geleceğe güvenle bakabilmesi adına umut olmuştur.

Bir ulusun, tüm zorluklara ve yokluklara rağmen ortak bir gelecek kurabilme adına verdiği bunca mücadeleyi babalar gibi peşkeş çekmek, muhtemelen, işlenebilecek en büyük suçlardan biridir. Bunca zamandır dayatılan bu politikalar, Türk ulusunun bağımlı hâle getirilmesi için dizayn edilmiş projelerin ürünüdür. Tarımda kendi kendine ve başka ülkelere yetebilen 7 ülkeden biri iken bugün halkımız fahiş fiyatlara, tarım ilaçlarından dolayı ihraç edildiği ülkelerden geri gönderilen ürünlere ulaşmaya çabalamaktadır. Keza hayvancılık da aynı kaderi paylaşmaktadır ve halka verilen müjde ithal etin getirileceğidir. Bunca yıldır yamayarak yürütülmüş politikalardan Türk ulusu tam olarak ne kazanmıştır?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş değerleri, döneminin çok ilerisinde bir aydınlanmayı içinde barındırıyordu. Yıllardır yapılan kara propagandaların aksine, cumhuriyetimizin temel yapı taşı olan ilke ve devrimler Batı özentisi değil, aksine binlerce yıllık birikimin modern çağa uyarak insancıl bir devlet yönetiminin tesis edilmesiydi. Hızlı hareket ederek hukukun evrensel anlayışının Türkiye’ye transfer edilmesinde hiçbir beis bulunmuyordu. İşleyen bir sisteme ihtiyaç duyuldu ve en iyi şekilde hayata geçirilmesine gayret edildi. Fransız Devrimi öncesinde, De Guignes ve Voltaire tarafından yazılan eserlerde Tuğrul Bey’in Selçuklu’ya getirdiği laiklik anlayışının benimsenmesi gerektiği belirtilmişti. Mustafa Kemal Atatürk de aynı ataları gibi, laiklik anlayışını Cumhuriyet’e armağan etti. Karşı devrimciler, bütün bu ilke ve devrimlerin Türk kültürüne ve tarihine aykırı olduğunu, üstümüze yamandığını iddia ederek yıllarca kara propagandada bulundular. Hâlbuki “kısa günün kârı” anlayışı ve yamama politikaları hep karşı devrimcilere verilen Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkma projesinin ürünleriydi. Etkili ve istikrarlı politikalardan vazgeçip, bir günün diğerini tutmadığı politikalarla ilerlediğimiz bu yol artık köstebek çukurları ile dolmuştur ve yama siyaset sonuç vermemektedir.

Alıntı: Selçuk Erenerol

Posted in Gündem | NEREYE KADAR YAMALI SİYASET? (K.Ş) için yorumlar kapalı
Nis 21

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

21 Nisan:

1960 – BrasíliaBrezilya‘nın başkenti oldu.

1967 – Yunanistan‘da Yeoryos Papadopulos liderliğindeki Albaylar Cuntası yönetime el koydu.

1975 – Vietnam SavaşıGüney Vietnam devlet başkanı Nguyen Van ThieuSaygon‘u terketti.

2003 – Irak‘taki Saddam Hüseyin iktidarının yıkılmasından sonra Geçici Koalisyon Yönetimi idareyi ele aldı.

2021 – Endonezya Donanması denizaltısı NanggalaBali‘nin kuzeyinde battı.

VII. Henry (Ö. 1509)

Max Weber (D. 1864)

Anthony Quinn (D. 1915)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Nis 21

İNSANIN DEĞERİ

İNSANIN DEĞERİ

Kötü kediler gibi evlatlarını yiyip, boğan bir ülkeyiz. Türkiye’de insan olmak yahut yurttaş olmak zor. Siyasal iktidarların davranışlarına, heva ve heveslerine göre insanın değeri değişiyor. İktidar işine geldiğinde özgürlük alanlarını kısıtlayabiliyor.

Halihazırdaki gelişmelere bakıldığında siyasal akılın, kendi insanını tüketmekten, yok etmekten yorulmadığı görülüyor.

Hatırlayalım.

12 Eylül öncesi binlerce genç insanımızı kayıp ettik.

FETÖ meselesi bir başka garabet.

Bölücülük ve terör sebebiyle çok insan kaybımız oldu.

Sınavlarda üstün başarı gösterenleri mülakatlarda eledik. Hak gaspını mantığa büründüren iktidar, kendini haklı göstermeğe devam etti.

Depremlere bakın. Bilimsel ölçütlere ve bilimin gereklerine uymak yerine, çıkara, torpile, adam kayırmaya dayalı inşaatlar yaptırdık, sürecinin sonunda binlerce insan kaybı yaşadık.

Daha iki hafta önce Bolu’da Kartalkaya’da bir otel yandı ve 78 can yok yere hayatını kayıp etti.

Sebep?

Uluslararası normlara, bilimsel ölçütlere, insan hak ve özgürlüklerine dayalı bir yönetim sistemi, işletme yönetim felsefesi geliştiremediğimiz için.

Başka?

Kayırma, kollama, bizden, sizden diye yatırımlara izin verdiğimiz için.

Bu sebepledir ki ölümlerin nedeni açıklanamayacak kadar zor değil, çok basit.

İşletmecinin mantığı şu: Masrafız çok kazanayım da kime ne olursa olsun.

İşte bu, insanın değeri meselesidir.

Sorulması gereken soru şudur: Sadece devleti yönetenlerin değil, her bir yurttaşın gözünde insanın değeri nedir? Buna bakmak lazım. Çünkü devleti yönetenler de bu toplumdan birileridir. Dolayısı ile asıl mesele, kültürün insana bakışı ve insana verdiği değerdir. Maalesef bu alan sorunludur. Geçtiğimiz ay Sırbistan’da öğrenciler ve halk sokaklara döküldü.

Neden?

15 kişinin hayatını kayıp ettiği bir tren kazası yüzünden. Cumhurbaşkanı Vucviç ve belediye başkanının istifasını istediler. Sonuç da aldılar.

İşte bu fark; kültürün insana, olaylara, gerçekliğe bakışıdır.

Bir de bize bakın.

Depremde 50 binden fazla insan öldü.

Sonra ne oldu?

Kerameti büyük hocalar; “Depremi veren Allah’tır” deyip suçu Allah’a yükledi. “Bizi sınıyor” diyenler oldu. İktidar, kadere boyun eğmemiz gerektiğini söyledi. Onlar da dolaylı yoldan sorumluluğu üzerinden atıp, Hak Teala’ya yüklediler.

Halbuki yıkılan binalara ruhsatı Hak Teala vermedi. İnşaat planları onun onayından geçmedi. İzinsiz yapılara affı o getirmedi. Ancak kulları tarafından fatura ona kesildi. Bu durum da dini öğretinin sorunlu olduğunu gösteriyor.

Kısaca insanın değeri önemsiz.

“Allah’tan gelene ne diyelim. Ölenlere rahmet dileyelim” deyip geçtiler.

Mağdurlar hak arayışına başladı. Davlar açıldı. Mahkemeler henüz kimseyi mutlu edemedi. Binlerce insan öldü ama değeri yokmuş gibi davranılıyor.

Geldiğimiz noktada konutlara kim neden ve nasıl izin verdi hiçbirimiz öğrenemedik. Sorumlulardan insan hayatını hiçe saydıkları için ceza alan kamu görevlilerine, siyaset adamlarına şahit olamadık. Halbuki seçim uğruna izinsiz yapılaşmaya getirilen “İmar affını” bir çeşit inşaat hatalarını ve kusurlarını değilmiş gibi yok saymaktı.

Sözü tekrarlıyorum belki ama, işte bu insanın değeri sorunudur.

Yakın geçmişte de benzerleri oldu. Maden facialarını hatırlayalım. Dünyanın her yerinde çeşitli ülkeler maden çıkarıyor. Gelişmişinden gelişmemişine kadar hiçbir ülkede bizdeki gibi insan hayatı hiçe sayılmıyor. Olaylardan ders çıkarıp önlem alınmıyor. Alınmadığı gibi sorumlular yargıdan kaçırılıyor. Tüm bu olaylarda zamanında görevini doğru yapıp önlem almayanlara kim ne cezası verdi?

Kimseye hak ettiği ceza verilmedi.

Öyle ise sorumluluk bilincini de sorgulamak zorundayız.

İnsanın değeri, toprağın, ormanların, çevrenin, coğrafyanın değeri bu olaylardan bağımsız değil.

Hatırlayalım: Kaz Dağlarını talan ettiler.

Sadece ormanlar değil, hayvanlar da zarar gördü. Anadolu’nun pek çok yerinde, köylüler ağaçlara sarıldı. “Suyumuza, toprağımıza, zeytinimize zarar verdirmeyiz” dediler.

Sonunda ne oldu?

İktidar karşılarına, halkın evlatlarından devşirdiği kolluk gücünü dikti.

İkide bir lafa “medeniyetimiz, medeniyetimiz” diye başlayanların sözünü ettikleri medeniyette insanın değeri hiç yoktur.

Alıntı: Ahmet Gürsoy

Posted in Gündem | İNSANIN DEĞERİ için yorumlar kapalı
Nis 20

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

20 Nisan:

1809 – Beşinci Koalisyon Savaşı‘nda Abensberg Muharebesi gerçekleşti.

1933 – İstanbul‘da Razgrad Olayları başladı.

1972 – Apollo 16Ay‘a iniş yaptı.

2006 – Han Myeong-sookGüney Kore‘nin ilk kadın başbakanı olarak göreve başladı.

2010 – Deepwater Horizon sondaj kulesi, Meksika Körfezi‘nde patlayarak altı ay sürecek bir petrol sızıntısı başlattı.

Papa V. Clemens (Ö. 1314)

Adolf Hitler (D. 1889)

Ferdinand Braun (Ö. 1918)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Nis 20

TİRANLIK

TİRANLIK

Timothy Snyder, Yale Üniversitesi’nde tarih profesörü. Meşhur bir tarihçi. Şöhretini, kitabının 109 hafta boyunca New York Times’ın çok satanlar listesinde tutunmasından alıyor. İngilizce “tyranny” kelimesini “tiranlık” diye çevirmiş. Google başka karşılıklar da veriyor: zulüm, zorbalık, zorba yönetim… Başlıktan anlaşılacağı gibi yirmi ders var. Örnek olarak ilk üçüne bakalım: Peşin peşin itaat etmeyin. Kurumları savunun. Tek parti devletinden sakının.

Kurumlarınıza sahip çıkın Şimdi “Kurumları Savunun” bölümünün başındaki özet: “Edebi koruyan kurumlardır. Onların da yardımımıza ihtiyacı var. Onların adına hareket ederek onları kendinize ait kılmadığınız sürece “kurumlarımızdan” bahsetmeyin. Kurumlar kendi kendilerini koruyamazlar. Her biri en başından savunulmadığı sürece birbiri ardına düşer. Bu yüzden önemsediğiniz bir kurumu seçin -bir mahkeme, bir gazete, bir yasa, bir işçi sendikası- ve onun tarafını tutun.”

Gelelim üçüncü bölüme: Snyder, “Özgürlüğün bedeli daimî teyakkuzdur.” sözünü alıyor ve irdeliyor: “Bugün bu sözü düşündüğümüzde, yanlış yönlendirilmişlere ve düşmanca davrananlara karşı kendi uyanıklığımızı ve doğruluğumuzu kastederiz. Kendimizi tepedeki bir şehir, demokrasinin kalesi, dışarıdan gelen tehditleri gözetleyen biri gibi görürüz. Fakat bu sözün anlamı tamamen farklıdır: İnsan doğası öyle bir doğadır ki, özgürlük ve demokrasiyi, asıl onları kullanarak onlara son vermek isteyenlere karşı savunmak gerekir. ‘Daimî uyanıklık özgürlüğün bedelidir’ sözünü, aslında Amerikan kölelik karşıtı Wendell Phillips söyledi ve şöyle devam etti: ‘Özgürlüğün kudret helvası her gün toplanmalıdır; yoksa çürür.’”

Seçimle gelip sonra gitmediler “Modern Avrupa demokrasisinin sicili bu sözlerin doğruluğunu teyit eder. Yirminci yüzyıl, imtiyaz hakkını genişletmek ve kalıcı demokrasiler kurmak için ciddi girişimlere sahne oldu. Ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan (ve İkinci Dünya Savaşı’ndan) sonra ortaya çıkan demokrasiler genellikle tek bir partinin seçim ve darbe kombinasyonuyla iktidarı ele geçirmesiyle çöktü. Olumlu bir seçim sonucuyla cesaretlenen veya ideolojiyle motive olan bir parti sistemi içeriden değiştirebilir. Faşistler, Naziler ve komünistler 1930’larda ve 40’larda seçimlerde başarılı olduklarında, bu başarılarını gösteriler, baskı ve salam taktiklerinin bir kombinasyonuyla ileri taşıdılar, muhalefet katmanlarını birer birer dilimlediler. Çoğu insanın dikkati dağıldı, bazıları hapsedildi veya düpedüz yenildiler.”

“David Lodge’un bir romanının kahramanı, sevgilinizle son buluşmanızın, son buluşmanız olduğunu bilmediğinizi söyler. Oy vermek de böyledir. 1932’de Nazi Partisi’ne oy veren Almanların bir kısmı şüphesiz bunun bir süre için son anlamlı özgür seçim olabileceğini anlamıştı, ancak çoğu farkında değildi. 1946’da Çekoslovak Komünist Partisi’ne oy veren Çek ve Slovakların bir kısmı muhtemelen demokrasinin sonu için oy verdiklerinin farkındaydı, ancak çoğu bir şansları daha olacağını varsayıyordu. Hiç şüphe yok ki 1990’da oy kullanan Ruslar da bunun ülke tarihlerindeki son özgür ve adil seçim olacağını düşünmemişlerdi ki (şu ana kadar) öyle oldu. Her seçim son seçim olabilir ya da en azından oy veren kişinin yaşamı boyunca son seçimi olabilir. Naziler 1945’te bir dünya savaşını kaybedene kadar, Çekoslovak komünistleri 1989’da sistemleri çökene kadar iktidarda kaldı. Rusya’da 1990 seçimlerinden sonra kurulan oligarşi halen hâkimiyetini sürdürüyor ve başka ülkelerde demokrasiyi yok etmek üzere tasarlanmış bir dış politikayı destekliyor.”

Alıntı: İskender Öksüz

Posted in Gündem | TİRANLIK için yorumlar kapalı
Nis 19

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

19 Nisan:

531 – Bizans İmparatorluğu ile Sasani İmparatorluğu arasında Callinicum Muharebesi gerçekleşti.

1971 – Sierra Leone‘de cumhuriyet ilan edildi.

1971 – İlk uzay istasyonu Salyut 1Sovyetler Birliği tarafından fırlatıldı.

1987 – The Simpsons televizyonda gösterime girdi.

2021 – NASA‘nın Ingenuity helikopteri, başka bir gezegende (Mars‘ta) uçan ilk makine oldu.

Charles Darwin (Ö. 1882)

Pierre Curie (Ö. 1906)

Kate Hudson (D. 1979)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Nis 19

ALTIN SÖZLER

SÜLEYMAN DEMİREL’DEN UNUTULMAZ SÖZLER

1. Türkeş Türk çocuğu, Ecevit halk çocuğu, Erbakan Müslüman çocuğu, biz o… çocuğu muyuz?

2. Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz “iyidir” derim. İki kelimeyle anlatın derseniz “iyi değildir” derim.

3. Bize plan değil, pilav lazım.

4. Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurutulmaz.

5. Aslana hüviyet sorulmaz demişler. Kimlik taşımam.

6. Ege bir Yunan gölü değildir. Ege bir Türk gölü de değildir. Binaenaleyh, Ege bir göl de değildir.

7. Galibiyetin sahibi çoktur, mağlubiyetin sahibi yoktur. Yenilgi yetimdir.

8. İcabı olup olmadığı tartışılabilir. Ama icabı varsa feminizm fevkalade güzel bir şeydir.

9. Mizah bir yumruktur, ne zaman kime vuracağı belli olmaz.

10. Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz.

11. Memlekette petrol vardı da şerbet yapıp biz mi içtik?

12. Yağmur yağarken “ben ıslanmam” diyemezseniz.

13. Devlet bazen rutinin dışına çıkabilir.

14. Bulut buluttur, bulutun akı da buluttur garası da. Binaaneleyh, üzerine gonuşmaya değmez.

15. Elektriğin komünisti olur mu? Yazın biz Bulgaristan’dan elektrik alıyoruz. Kışın Bulgaristan bize elektrik veriyor.

16. Dün dündür, bugün bugündür.

17. Yollar yürümekle aşınmaz.

18. Kavağa balık çıkar mı?

19. Tamam Kürtlere kötü davranıyoruz da sanki Türklere iyi mi davranıyoruz.”

20. Camiye siyaset girerse ibadet kalmaz, mahkemeye siyaset girerse adalet kalmaz.”

21. İktidarın değişeceğini anladığı gün trafik polisinin bile tutumu değişir.”

Posted in Atasözleri Vecizeler | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Nis 18

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

18 Nisan:

1906 – ABD‘nin San Francisco kentinde 7,7 MW büyüklüğünde deprem oldu.

1946 – 1919’da kurulmuş olan Milletler Cemiyeti dağıldı.

1954 – Albay Cemal AbdünnâsırMısır‘da yaptığı darbeyle kralı devirdi ve iktidarı ele geçirdi.

1955 – Endonezya‘nın Bandung kentinde, 29 Afrika ve Asya ülkesinin bir araya geldiği Bandung Konferansı başladı.

2002 – Eski Afganistan Kralı Zahir Şah, 29 yıllık sürgünden ülkesine döndü.

Zeki Alasya (D. 1943)

Albert Einstein (Ö. 1955)

Conan O’Brien (D. 1963)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Nis 18

OLACAĞI BUYDU

OLACAĞI BU İDİ!

Suriye’de kötü şeyler oluyor. İsrail Türkiye’nin Hama yakınlarında kurmayı planladığı ve üzerinde çalıştığı askeri üsse yönelik saldırıda bulundu. Kimi haberlere göre burada üç de Türk mühendis öldürüldü. Üstelik bu saldırıdan sonra İsrail’den yapılan açıklamalar hem çok kışkırtıcı ve hem de tehdit eder nitelikte.

Kendisine İran’ı tehdit olarak gören İsrail’in buna Türkiye’yi de ilave ettiği anlaşılıyor. Çünkü, İsrail’e yönelik tehditler konusunda toplantı yapan Negel komitesi, “İsrail’in Türkiye ile doğrudan çatışması gerekeceğin”i belirmişti. İsrail’e Başbakanı Binyamin Netanyahu bu komitenin hazırladığı raporla ilgili olarak, “Orta Doğu’da köklü değişikliklere tanık oluyoruz. İran uzun zamandır en büyük tehdidimizdi ancak arenaya yeni güçler giriyor ve beklenmedik durumlara karşı hazırlıklı olmalıyız. Bu rapor bize İsrail’in geleceğini güvence altına almak için bir yol haritası sunmaktadır” diye açıklama yapmıştı.

Peki bunlar olup biterken Türkiye’de neler oluyor?

İktidar kendine siyasi sorun yaratıyor. Muhaliflerini tutuklayarak, algı operasyonlarıyla kamuoyunu ikiye ayırıp kendi taraftar kitlesini çoğaltmaya çalışıyor. Halbuki, uzak ya da yakın dış tehdit ve saldırılar karşısında, ilk yapılacak iş, başta milli birlik olmak üzere safları sıkılaştırmaktır.

Hiç vakit kayıp etmeden ekonomiyi, savaşa hazır hale getirmesi gerekir. Çünkü Türkiye’nin en kırılgan noktası burası. Askeri başarılar elde edebiliriz, ama dış operasyonlara dayanacak sağlam bir ekonomimiz olduğu söylenemez. Ayrıca, tam da böyle bir tehlike karşısında daha güçlü önlemlere ihtiyacımız var.

Geçmişte rahmetle Erbakan ne diyordu hatırlayalım. “Eğer bir gün mesele Suriye olursa bilin ki hedef Türkiye’dir.”

Erbakan hoca haklı çıktı. Kendi öğrencileri, onun ilkelerine uymadı. Sözlerini dinlemedi ve Türkiye, hatalı Suriye politikalarının sonunda hedef haline geldi.

İsrail’in Türkiye’yi hedef alması tek başınaysa sorun olmaz, ancak bütün dünya biliyor ki İsrail tek başına değil. Amerika ile birlikte hareket ediyor. Ve Orta Doğu’da Gazze’nin Filistinlilerden arındırıldığı, yer altı kaynaklarına el konulacağı bir strateji ile ilerliyor. Dolayısı ile İsrail Türkiye çatışmasında başta Amerika olmak üzere belki de bütün AB ülkeleri ile karşı karşıya geleceğiz. Bu asrın birinci çeyreğinde Sevr’den kurtarıp, bağımsız bir Türkiye kurduğumuz süreçte, yeni bir Sevr dayatması ile karşı karşıya gelmemiz mümkün.

Esat gitti gitmedi meselesi değil mesele, Türkiye’nin tehdit edilip edilmemesi ve ayakta kalma meselesi. Hiç şüphesiz Esat yönetiminin Suriye’si Türkiye için İsrail karşısında bir set oluşturuyordu. Aynı zamanda PYD tehlikesini ortadan kaldırmaktaydı. Çok daha önemlisi, Orta Doğu’ya Amerika’nın gelip yerleşmesinin önünde en büyük engeldi. İdeolojik birlikteliği olmasına rağmen yıllarca Rusya bile gelip sıcak denizlere inememişti.

Artık Esat da rejimi de yok. Yeni Suriye’nin ne olacağı ise tam olarak belli değil.

Ve merhum Erbakan’ın dediği gibi “Mesele Suriye olmuştur.” Demek ki “Hedef Türkiye’dir.”

Artık ne “Yurtta barış var” ne de “Dünyada.”

Alıntı: Ahmet Gürsoy

Posted in Gündem | OLACAĞI BUYDU için yorumlar kapalı