Ara 16

Sevgiyi Gerçekten Bilmek…

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine:
‘Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?’diye.
 
‘Bakın göstereyim’ demiş ermiş.
 
Önce sevgiyi dilden gönlüne indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.
Hepsi oturmuşlar yerlerine.
Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.
Ermiş:
‘Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz’ diye bir de şart koymuş.
‘Peki’ demişler ve içmeye teşebbüs etmişler.
Fakat o da ne?
Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.
En sonunda bakmışlar beceremiyorlar,
öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine ‘
 
Şimdi…’ demiş ermiş.
‘Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.
‘ Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa.
‘Buyurun’ deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 
‘İşte’ demiş ermiş. 
‘Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır.
Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. 
Şunu da unutmayın:
Hayat pazarında Alan değil, Veren kazançlıdır her zaman…
 
Posted in Hikayeler | Sevgiyi Gerçekten Bilmek… için yorumlar kapalı
Ara 15

“Eşekliğimden…”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Eşek bir kör kuyuya düşer…
Kuyunun başına toplananlar “Nasıl düştün böyle?” diye seslenirler…
Eşek cevap verir:
“Eşekliğimden…”
“Nasıl yaptın eşekliği?..”
“Bakmadık, görmedik, anlamadık yani…”
“Seninki de tam eşeklikmiş ama… Biraz bakmaz mı adam nereye gidiyorum diye?.. Baktın önünde karanlık var, düşmeyeceksin…”
***
Eşeği kurtarmaya karar verirler…
Ama düşmek kolaydır da çıkmak zordur kör kuyulardan…
Herkes bir şey söyler:
Kimisi “Eğitim…” der…
Kimisi “Müstahak, çıkartırsak yine düşer, bırakın aklı başına gelsin” diye ekler…
Kimisi “Çıkmayacağına göre, ona yardım gıda paketi verelim, otursun oturduğu yerde, sesini kessin” önerisinde bulunur…
Kimisi farklı teklif getirir:
“Ona aslında iyi bir noktada olduğunu söyleyelim… Önündeki kör kuyuyu göremeyip düştüğüne göre, ne halde olduğunu da anlamaz eşek…” diyenler olur…
***
Sonunda….
Sonunda kuyunun başındakiler eşeği kurtarmanın zor olduğunu düşünürler…
Eşekten vazgeçip üzerine toprak atarak kuyuyu doldurmaya karar verirler…
Kararlarını eşeğe bildirirler…
Eşek sorar:
“Hani beni kurtaracak çılgın projesi yok mu?..”
***
Kimse onu dinlemez…
Küreklerle kuyuyu doldurmaya başlarlar…
Eşek, üzerine gelen her toprağı silkeler, ayaklarının altına düşen toprağın üzerine çıkar, böylece yavaş yavaş yükselir…
Ve kuyu dolduğunda…
Eşek kuyudan çıkar…
***
 Bu fıkra bazılarına göre hikaye; göz göre göre üzerine gelen felaketi umursamayan, razı olan, felakete katlanan ve tepki göstermeyen tipler (eşekler) içindir….
Eğer eşek üzerine gelen felakete tepkisiz, sessiz kalıp katlansaydı…
Gitmişti kör kuyuda…
 
 
 
 
Posted in Fıkralar | “Eşekliğimden…” için yorumlar kapalı
Ara 14

Hileli gıdada korkutan gerçekler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZDK) Başkanı İbrahim Yetkin, ‘Gıda Terörizmi’ olarak nitelendirdiği hileli gıdalar konusu ile hazırladıkları raporu açıkladı.
 
Dernek olarak 1 aylık yoğun bir çalışma sonucu hileli gıda larla ilgili 51 yöntem tespit ettiklerini kaydeden Yetkin, “Kıyma lı pide ye domuz kıyması karıştırılıyor. Kuru üzümler kurutulmadan önce mazota bulanarak haşerelere karşı önlem alınıyor. Eski dönerlerin üzerine yeniden et konularak satılıyor. Yağ ve kemik külünden lahmacun yapılıyor. Kaçak çay lar kimyasal renklendiriciler hatta domuz kanıyla renklendiriliyor.” iddialarında bulundu.
 
TZDK Başkanı Yetkin, hileli gıdalar konusu ile ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Yetkin, “Bu çalışma hileli gıda raporudur. Önemli ve ciddi bir konudur. Bu artık bir sektördür. Hileli gıda lar sektörü olarak ülkemizde çok ciddi olaylar bulunuyor. Ülkemizde 43 bin kayıtlı gıda üreticisi var. Bunun dışında kayıt dışı firmaların oluştuğu 450-500 bin civarında üretin, satan ve işleyen bir sektör var. Bu sektörün bu kadar büyümesi ve devasa bir hal almasında ilk sorun denetim. Denetim yapılmadığı sürece bu alır başını gider.” diye konuştu.
 
Gıda denetimi konusunda yetkili kurumun Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olduğunu belirten Yetkin, “500 bin civarında işletmeyi denetlemekle görevli denetçi sayısı 5 bin. Bu ekiplerin önemli çalışmaları var. 6-7 aydır bakanlık yeni bir yöntem geliştirdi. Artık teşhir ediyor firmaları bu önemli bir çalışma. Ama denetim elemanlarını işi çok zor. Her yer de üretim var bu kolay bir iş değil.” dedi.
 
Kayıtlı 21 bin 600 firmanın denetlendiğini belirten Yetkin, “Bu denetimlerde ancak 9 bin 100 firma olumlu rapor almış. Denetim açısından söylenebilecek olan denetim elemanlarının sayısının arttırılması ve denetim için kolay tespit edilebilecek ‘merdiven altı’ tabir edilen üretim birimlerine ağırlık verilmeli.” şeklinde konuştu.
 
Dernek olarak 1 aylık bir çalışma sonrası yaptıkları araştırma sonucunda en sık rastlanan ve en güncel 51 hileli gıda üretme yöntemi tespit ettiklerini anlatan Yetkin tespit edilen hileleri şu şekilde sıraladı:
 
“Yüzde 100 dana eti diye satılan sucuk larda at ve eşek eti kanatlı eti kullanılıyor. Uzun soyulmuşsosis e kanatlı eti, yabancı doku ve iç organ katılıyor. Sucuk salam imalatında kullanılan sarımsak kireç suyuyla soyuluyor. Tereyağına bitkisel yağ katılıyor. Yoğurt a bitkisel yağ ve jelatin katılıyor. Yağlı tulum peynirine nişaşta katılıyor. Süzme çiçek balına fruktoz, glikoz ve darı şeker pekmezi katılıyor. Hazır kıymaya sakatat katılıyor. Kıymalı pideye domuz kıyması karıştırılıyor. Şekerlemelerin içine domuz jelatini katılıyor. Süte su katılıyor. Küp şekeri kalıp haline getirmek için mumsu maddeler kullanılıyor. Çikolataya hayvan yeni olarak kullanılan soya tozu, leblebi tozu ve fındık zarı katılıyor. Tatlılara antep fıstığı yerine bezelye ve yeşile boyanmış yer fıstığı katılıyor. Kuru üzümler kurutulmadan önce mazota bulanarak haşerelere karşı önlem alınıyor. Eski dönerlerin üzerine yeniden et konularak satılıyor. Yağ ve kemik külünden lahmacun yapılıyor. Kaçak çaylar kimyasal renklendiriciler hatta domuz kanıyla renklendiriliyor.”
*Cihan
 
Posted in Yazılarım | Hileli gıdada korkutan gerçekler için yorumlar kapalı
Ara 13

“Kanuni’nin fethettiği adalara ne oldu?”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Daha önce sayfamda Eşek, Nergizcik, Bulamaç adalarının Yunan işgaline uğradığını belirtmiştim. Şu anda kamuoyunu tekrar bilgilendirmek amacıyla Yeniçağ Gazetesi ‘nde Ümit Özdağ’ında yazdığı ve tekrar aynı gazetenin yazarı Ahmet Takan’ın yazısında belirttiği “Kanuni’nin fethettiği adalara ne oldu?” konusunu paylaşmak istiyorum.. Ne kadar duyarsız bir iktidara sahip olduğumuzu belki anlarsınız.
Koyun(1556), Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Adacık(1556); Ege’deki bu adalarımızı Kanuni Sultan Süleyman fethetti. O günden sonra Türk toprağı olan adalar AKP iktidarı döneminde Yunanistan işgaline uğradı.
Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidjouronisi, Kaufonisi; Akdeniz’deki bu adalar 1669’da Sultan IV. Mehmet tarafından Türk topraklarına katıldı. Onlar da AKP iktidarı tarafından Yunanistan’ın işgaline teslim edildi.
“Muhteşem Yüzyıl” dizisine çakarak ecdadın mirasına sahip çıkar pozlarına bürünen Tayyip Erdoğan’a Yunanistan tarafından işgal edilen adalar gerçeğini gün ışığına çıkaran Demokrat Parti Yüksek Danışma Kurulu üyesi Ümit Yalım anlamlı bir gönderme yaptı;
“Erdoğan, milletimizle dalga geçiyor. Kanuni döneminde, Ege Denizi’nde fethedilen 11 ada ve IV. Mehmet döneminde Akdeniz’de fethedilen 5 ada, Yunanlılar tarafından, 2004 yılından itibaren fiilen işgal edilirken, Tayyip Erdoğan neredeydi?..
Yunanistan karşısında sus pus olan ve hesap soramayan Tayyip Erdoğan’ın gücü sadece televizyon dizisine yetiyor ve Muhteşem Yüzyıl dizisine emeği geçenlerden hesap soruyor.
Balkan Savaşı döneminde, 9 Kasım 1912 tarihinde, Yunanlılar hiçbir direnişle karşılaşmadan, bir tek kurşun bile atmadan, ellerini kollarını sallayarak Selanik şehrini işgal ettiler. 92 yıl sonra tarih yine tekerrür etti ve Yunanlılar 2004 yılından itibaren, tek kurşun atmadan, karşı mukavemetle karşılaşmadan, ellerini kollarını sallayarak Türkiye Cumhuriyeti’ne ait 16 adayı fiilen işgal ettiler. Artık topraklarımızda Yunan bayrağı dalgalanıyor. İzmir ilinin sınırları içinde olan Koyun Adası, Aydın ilinin sınırları içinde olan Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik ve Bulamaç Adası, Muğla ilinin sınırları içinde olan Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba ve Ardacık Adası Yunan işgali altında ve bu illerin Valileri kendi adalarına gidemiyor. Girit Adası’nın etrafında Türkiye Cumhuriyeti’ne ait Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi Adası da Yunan işgali altında.
TCK 302’deki fiil oluşmuş ve T.C. Devleti’nin topraklarının bir kısmı Yunanistan’ın egemenliğine girmiştir. Bu arada bir hatırlatmada bulunalım. Teröristbaşı, eski TCK 125’ten yargılandı. Devletin topraklarından bir kısmını başka bir ülkenin egemenliği altına koymaya teşebbüs etmekten idam cezasına çarptırıldı. Cezası daha sonra ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. O davada teşebbüs var fakat toprak kaybı yok. AKP Hükümetleri döneminde ise toprak kaybı var. En üst düzey komutanlar ve asker kişiler görevli ve yetkili olmayan sivil mahkemelerde yargılanıyor, sosyal paylaşım sitesine gelen yazıyı paylaşan sanatçı, jet hızıyla hakim önüne çıkartılıyor. Peki yargı 18 aydır vatanın bölünmesine ve ihanete neden sessiz kalıyor, tepki vermiyor? Yargının görevi sadece, siyasi partiler ve Patrikhane ile ilgili görsel ve yazılı basında çıkan haberleri toplayıp dosyaya koymakla mı sınırlı?”
 
Posted in Gündem | “Kanuni’nin fethettiği adalara ne oldu?” için yorumlar kapalı
Ara 12

Burada da Enver’den kurtulamadım”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Çanakkale Savaşı, 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti konumundaki İstanbul’u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek, Rusya’yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı’na girmişlerdir.. Ancak özellikle o zaman İngiltere Amirallik Lordu Winston Churchill’in bu “muhteşem” planı Türk milletinin iradesi karşısında hüsrana uğradı ve Churchill’in siyasi kariyerine sekte vurdu… Churchill hayatının sonuna kadar bu travmadan kurtulamadı.
O savaşlarda Osmanlı Devletinin Başkomutanı Enver Paşa idi. Yıllar sonra, İkinci Dünya Savaşı sırasında Londra Büyükelçimiz Hamidiye kahramanı Rauf Orbay, Churchill’i bir resepsiyona davet etmiş. Büyükelçilik Hava Ataşesi de Enver Paşa’nın oğlu pilot Yüzbaşı Ali Enver. Rauf Bey Ataşesini tanıtınca Churchill irkilmiş, “Burada da Enver’den kurtulamadım” demiş…
 
*Altemur KILIÇ’ın (Çanakkale Geçilmez yazısından alınmıştır) Yeniçağ
 
Posted in Hikayeler | Burada da Enver’den kurtulamadım” için yorumlar kapalı
Ara 11

Ak Sözler(!)

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
*  “Sanki ilk defa maden kazası oluyor”, “ölmek bu işin doğasında var!” (Maden kazalarından şikayet edenlere karşı söylendi.)
 
*  “İşte bu yüzden evet oyu verilmeli” Cemil Çiçek  (KPSS skandalı ile ilgili soruya karşı söylendi)
 
*  “Maşallah bizde intihar komandoları çok fazla”.(İntihar komandolarının yol açtığı felaketlere karşı söylendi.)
 
*  “TOKİ’nin bir milim suçu yok elhamdülillah” (Neredeyse yerin altındaki kapıcı dairesinin pencereleri çamurdan görünmez halde iken) TOKİ Başkanı
  
* Rusya ve Çin hakkında; “Rusya ve Çin bunun bedelini ödemelidir” RTE
 
* “Ölen teröriste ağlamayan insan değildir.”
 
* “Suriye’de başarı sağlayamadık. Bunu söylemekten nefret ediyorum” ABD Dışişleri Bakanı
Posted in Atasözleri Vecizeler | Ak Sözler(!) için yorumlar kapalı
Ara 10

RÜŞVET!

.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Açmadığım, açamadığım
Kapı yoktur Dünyada
Âlimin elinde kalem
Askerin silahında kurşun oldum
Nice diktatörlere aman dedirttim
Beni dinlemeyenlere
Kanun, tüzük, kararname… Kemirttim
Benden çekinmeyen
Amir-memur, işçi-işveren… Var mı hiç?
Durağım, yerim-yurdum yok benim
Kimliğim uluslararası
En dürüst insanın beyninde
Ateş böceği gibiyim
İş görmek, gördürmek için
Amansızca seğirttim
Doğrunun kellesini kopardım
Dürüstlüğün kanına girdim
Ahlâkı ipte sallandırdım
Haklıyı sürgün ettim
Mao mu?
Lenin mi?
Stalin mi?
Hitler mi?
Bush mu?
Yeltsin mi?
Dize gelmedi benim karşımda
Çağın atomu, lazeri
Yok, edebildi mi beni?
Ben, RÜŞVET!
 
Posted in Şiirlerim | RÜŞVET! için yorumlar kapalı
Ara 09

Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çağdaş müziği tanıtma amacıyla bir zamanlar Bayburt İline Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası götürülür. Bayburtlulara Mozart’tan, Çarskovski’den, Bethoven’dan eserler seslendirilir. Herkes koltuklarında sessiz bir şekilde dinlemişlerdir. Konser bittikten sonra Bayburtlulara nasıl buldukları sorulur. Bayburtlular:

“Biz Fransız’ı da, Ermeni’yi de, Yunan’ı da gördük ama bu günkü kadar zulüm gördüğümüzü hatırlamıyoruz,” derler.

 

 

Posted in Fıkralar | Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası için yorumlar kapalı
Ara 07

“Türk’ü yok etme projesi mi!”…

 
 
 
 
 
 
 
 http://www.facebook.com/video/video.php?v=10150133604949140 linkten videoyu izleyiniz.
 
“Türk’ü yok etme Projesi mi!”… başlığı altında (Sadi Somuncuoğlu’nun Yeniçağ gazetesindeki yazısından yaralanarak) hazırladığım ve Türk Milleti için çok önemli gördüğüm konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
AKP Kongresinde basın mensuplarına “AK Parti” amblemi taşıyan, iki sayfalık, 63 maddeden oluşan bir belge dağıtıldı. Belge, cani terör örgünün istekleriyle birebir örtüşüyor.
Bunlardan; Merkezi idareden koparılan  “Özerk Şehir Devletçikleri” ne hemen dönüşecek olan  “Büyükşehir Belediyeleri”  tasarısı yasalaştı. Egemenliğimize isyan eden  “Ana dilde savunma”  imtiyaz tasarısı Mecliste. Çok dilli yeni bir devlet demek olan “Ana dilde kamu hizmetlerine erişim” ile “Bağımsız kolluk denetim merkezinin kurulması” ve devletin hukukundan Türk Milleti ibaresinin çıkarılması için  “Mevzuatta etnik ayrımcılık algısı yaratan bütün hükümlerin ayıklanması”na dair düzenlemeler sırada bekliyor.
Bunları AB, ABD, İngiltere gibi ülkeler hazırladılar. Buna, “BOP”  veya “Haçlı” da diyebiliriz. Bu konuda birinci delilimiz, 2000 yılında, PKK’nın yan kuruluşu İHD adına yayımlanan  “Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye (Mevzuat Taraması)”  kitabıdır. Yerli-yabancı uzmanların hazırladığı, 2003’ten bu yana AB istekleri ile bizim yetkililerin söylem ve düzenlemelerinin ana kaynağı bu kitaptır. İkinci delilimiz, 8 yıl öncesinin 2004 İlerleme Raporu’dur. Lütfen, bu raporun şu maddelerini anlayarak okuyalım:
1- Kamu Reformu, Özel İdare Kanunu, Belediyeler ile Büyükşehir Belediyeleri kanunlarının çıkarılıp, merkezi idari sistemin “ademi merkeziyetçi” yapıya dönüştürülmesi,
2- Ana dillerde yayınlarda süre sınırı ile devletin bölünmez bütünlüğüne saygı gibi kesin prensiplere bağlı olunmaması,
3- Azınlık vakıflarına engel çıkarılmaması, dini topluluklara tüzel kişilik verilmesi,
4- Katolik ve Protestan topluluklara vakıf kurma hakkının tanınması,
5- Cami dışındaki ibadet yerlerinin açılması ve tamirinde koşullar öne sürülmemesi,
6- Gökçeada’daki Rum okullarının açılması, mülklerinin iadesi,
7- Öcalan’ın yeniden yargılanması,
8- Anadillerde bölgesel yayın ve eğitim yapılması, anadillerde kurs masraflarının devlet tarafından üstlenmesi,
9- Çıkarılacak yasalarda STK ve dini topluluklara danışılması,
10- Siyasi partilerin Türkçe dışında dil kullanabilmeleri,
11- Sivil toplumun güçlendirilmesi,
12- Vakıflar ve derneklerin, yurtdışındaki kuruluşlarla ilişki kurup, para yardımı alabilmesi ve siyasi partilere para yardımı yapması,
13- Gözaltı merkezlerinin bağımsız olarak denetlenmesi sisteminin kurulması,
14- Ermenistan sınır kapısının açılması, soykırımın tanınması,
15- Türkiye’nin, Orta Asya’nın Türk dillerinin konuşulduğu bölgeleri arasında, siyasi ve kültürel bağlarının bölgedeki ülkelerle olan ilişkilerde gerilimi tetiklememesi,
16- Fırat ve Dicle havzaları üzerindeki barajlar ve sulama projeleri başta olmak üzere su kaynaklarında uluslararası yönetimin düşünülmesi,
17- Türkiye’de ve diğer bölge ülkelerinde bulunan kayda değer Kürt azınlıklar ile AB’deki mevcut Kürt diasporasının dikkate alınması,
18- Yeni bir anayasa yapılması,
19- Komşu ülkelerle ilişkilerde, ulusal güvenlik stratejinin belirlenmesi ve uygulanmasında ordunun değil, sivil otoritenin ve sivil toplum örgütlerinin belirleyici olması,
20- MGK Kanunu’nun ulusal güvenliği tarif eden 2a md. değişmesi,
21- TSK İç Hizmet Kanunu’nun Cumhuriyet’i koruma ve kollama görevi ile ilgili 35. md. değişmesi.”
Bu tanıdık şartların 13, 14, 15, 16 ve 21. md. hariç tamamı fazlasıyla yapılmıştır. Zaman içerisinde parçalar halinde ele alındığı için bütünü görülememiştir. Hemen kaydedelim ki, bunların hepsi de AB müktesebatına aykırıdır, hiçbir ülkeden istenmemiştir. İstenemez de.
Tekrarlayalım, bunları AKP yöneticileri hazırlamamıştır. Sadece onaylamıştır.  İlerleme raporu 17 Aralık 2004’te açıklandığında; Başbakan Erdoğan, ‘dengeli’ bulduğunu, Dışişleri Bakanı Gül, raporun taslağını gördüğünü, ‘Gayet düzgün ve iyi bir rapor olduğunu, Türkiye’nin röntgenini aldığını, dolayısıyla herhangi bir özel şart, farklı uygulamanın zaten mümkün olmadığını’ ifade etmiştir.
Sonuç: Tamamı  “özel şartlardan”  oluşan  “BOP”  isteklerinin Türk Milletini ve devletini dağıtmayı amaçladığı açıktır. Sona yaklaşıldığı anlaşılmaktadır. Felakete giden adımlar hızlandırılmıştır. Başta AKP’lilere, muhalefet partilerine, tüm ilgililere, iktidardan çıkar sağladığı için sesini çıkarmayanlara sesleniyoruz.
Posted in Yazılarım | “Türk’ü yok etme projesi mi!”… için yorumlar kapalı
Ara 06

Altın Sözler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
* “Kudüs Haçlıların elindeyken gülmek bana haram olsun!!” Selahaddîn Eyyubî
 
* “Fertlerin rüya gördüğü gibi bazen, milletler de rüya görürler. İşte bugünkü haller de bir nevi içtimai rüya hâletleridir. Bir gün cemiyetler bu rüyadan da uyanacaklar. Şimdi sevinen o zaman ağlayacak, şimdi ağlayan o zaman gülecek. Ferdler sarhoş olduğu gibi, bazen milletler de sarhoş olur. Sarhoşlar meclisinde neler söylenmez, ne kararlar verilmez!.” Ziya Gökalp
 
* Rus İşçiler Birliği’nin yayın organı olan Golos Truda’nın (Emeğin Sesi) Bakunin’in Marks’a ait olduğu anlaşılan “Yok etme tutkusu da yaratıcı bir tutkudur” sözünü, gazetenin adının altına yerleştirmiş olması, bu felsefenin etkilerinin ne denli derin olduğunu göstermektedir. İnkar edilse de Marks’a ait olduğu anlaşılan şu görüş ’yok etme ile yaratma’ arasındaki ilişkinin devrimci eylemdeki yerini belirlemesi açısından oldukça ilginçtir: “Bir Avrupalıyı öldürmek bir taşla iki kuş vurmaktır… Geriye kalan ölü bir adamla, özgür bir adamdır.”
 
* Napolyon’un “Akka önlerinde Türkler tarafından çetin bir mukavemet gördüğünde, ordunun kurtulması uğruna hasta askerlerini tereddütsüzce zehirletmesi, oldukça önemlidir.” Bu emri alıp da tereddüt eden ordu baştabibine general; “Ben, şu kadar yüz oğlumu, geriye kalan şu kadar bin oğlum kurtulsun diye zehirletiyorum! Size ne oluyor?” demiştir.
 
* “Çağdaş insan bugün hâlâ tedirginlik içindedir. Kendi özgürlüğünü her türden buyurganların eline bırakmaya ya da kendini makinenin küçük bir dişlisine dönüştürerek özgürlüğünü yitirmeye, iyi beslenen ve iyi giyinen, buna karşın özgür bir insan değil de bir robot olmaya doğru adeta zorlanmaktadır.” Onun için bilge “Eğer bakla ve sirke ile geçinecek kadar gücünüz varsa, kimseye boyun eğmezsiniz” Fromm
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Altın Sözler için yorumlar kapalı