Ağu 03

Dalkavuk Bulmak

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Eski konakların kadrolu dalkavukları olduğu bilinir. Bunlar, efendilerinin sıkıntıları anlarında onların her dediğini tasdik etmekle birlikte, yeri gelince sözünü dudaktan esirgemeyen; bazen de neşeli hikâyeler ve nüktelerle onları eğlendirip rahatlatarak devlet nizamına katkıda bulunan, soytarı tabir edilen tiplere benzeyen insanlardır. Dalkavuk deyip de geçmeyiniz öyle her babayiğidin harcı değildir ve her biri imtihanla işe alınırlar.
Vaktiyle yüksek rütbeli zatlardan biri kendisine bir dalkavuk edinmek isteyip tellâl çığırtmış. Belirtilen gün ve saatte kapıda bazı dalkavuklar toplanmışlar. Sırayla imtihan odasına alınmaya başlamışlar. Efendi ilk geleni şöyle bir süzmüş ve sormuş:
—Sen dalkavuk musun?
— Evet, efendim ben dalkavuğum.
— Amma hiç de dalkavuğa benzemiyorsun.
— Nasıl benzemem efendim. Filan paşanın yanında beş sene; falan vezirin kapısında üç sene hizmet ettim.
Efendi ona yol vermiş ve diğer adayı içeri almışlar. Ona da sormuş:
—Sen dalkavuk musun?
Aynı cevaplar ve aynı konuşmalar… Böyle birkaç aday sınandıktan sonra içeriye birisi girmiş. Soru aynı:
—Sen dalkavuk musun?
— Evet, efendi hazretleri bendeniz dalkavuğum.
— Amma sen öyle pek dalkavuğa benzemiyorsun.
— Hakk-ı âliniz var efendim; pek öyle dalkavuğa benzemem.
— Sanki biraz da dalkavuğa benziyorsun.
— Evet, biraz da benzerim efendim.
Efendi dışarıya haber salmış:
— Ben dalkavuğumu buldum, diğerleri dağılıp gidebilirler.
Eskiden bir büyüğün bir dalkavuğu olurken şimdi her büyüğün yüzlerce dalkavuğu var.
Eski dalkavuklar bazen öyle hakikatli söz ederleşmiş ki bu sözler meclise bir bomba gibi düşüp herkesi kendine getirirmiş. Şimdilerde insanlar, bir dalkavuk tutmak yerine çevrelerindeki herkesten dalkavukluk bekliyorlar. Bu manzaraya bakınca insan, “nerede o eski dalkavuklar!” diye iç geçiriyor.
 
 
* İskender Pala’nın “İki Dirhem Bir Çekirdek” adlı kitabından

 

Posted in Hikayeler | Dalkavuk Bulmak için yorumlar kapalı
Ağu 02

İmam Maskeli Ajan

Tarihte olduğu gibi bu günde imam maskeli ajanlar olduğu belirtilmektedir. Müslümanlar gösterişle ilgilendiklerinden aslı unutmuşlardır. Bundan dolayı ajanlarla kandırılmaktadırlar. (K.Ş)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Abdülmecid döneminin kaymakamlarından Mustafa Bey, bir İngiliz misyonerinin ağzından “yetişme öyküsü”nü şöyle aktarır anılarında:
“ ‘Ben ve arkadaşım Herbert on yaşında iken Misyon cemiyeti tarafından İstanbula’gönderilmiş idik. Doğruca sefarethanemize gittik. Sefir beni sefaret kavvası, Cihangir’de sakin Ali Ağaya teslim etti ve şu tenbihatta bulundu: “Ali Ağa, bu çocuğun ismi İbrahim’dir ve senin oğlundur. Aylık olarak sana on lira vereceğiz… Tıpkı kendi soyundan olmuş çocuğun gibi yedirecek, içirecek ve giydireceksin, adetiniz nasılsa öyle terbiye eyliyeceksin.” dedi.
Türkçeyi öğrenmeye başladım… Mektepte de Hoca Efendi teveccüh göstermeye başladı… İbtidai ve Rüşdi derslerini gördükten sonra Beyazıt Camii şerifinde Müderris Palabıyık Ali Efendi’nin ders halkasına dahil oldum… Câmi’dersini ikmâl ederek icazet aldım yâni Sünnî bir müderris oldum. Yaşım da otuzu buldu Dersaadet’e (yâni İstanbul’a) gelişimden icazet alıncaya kadar her ay bir kerre geceleyin sefarethaneye gider ve sefirin iltifatına mazhar olurdum. Bab-ı Alî’ye devama başladım. Hariciye Nezâreti tercüme kalemine me’mûr edildim; maaşım 500 kuruş oldu. İngiltere sefarethaneye ben gönderilir idim. Az zaman zarfında maaşım 2000 kuruş oldu ve Hariciye’de tercüme odası baş halifesi oldum. Misyon Cemiyetinden gelen bir emir üzerine Londra’ya dönüşüm lâzım geldiğinden, sakal ve bıyıklarımı traş ettirdikten ve o güne kadar giydiğim elbiselerimi çıkararak bir Avru-palı kıyafetine girip başıma bir silindir şapka geçirdikten sonra değerli arkadaşlarıma veda ederek İngiltere’ye döndüm.”

 

* Selcan Taşçı Yeniçağ Gazetesi

 

Posted in Gündem | İmam Maskeli Ajan için yorumlar kapalı
Ağu 02

Hırsızın hiç mi suçu yok?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hırsızın hiç mi suçu yok fıkrası :
Bir gün Nasrettin Hoca ‘nın eşşeği çalınmış. Can sıkıntısı içinde durumu komşularına her kafadan bir ses çıkmış.
Birisi;
– Hocam demiş niye ahırın kapısına iyi bir kilit takmadın sanki ?
Bir başkası;
-Evine hırsız giriyorda senin nasıl haberin olmuyor ? demiş.
Bir başkası da;
-Hocam demiş, kusura bakma ama eşeğin çalınmasına en büyük sebep sensin. Çünkü doğru dürüst bir ahırın bile yok. Nerden baksan dökülüyor.
Hoca da ;
– Yahu demiş, iyi güzelde, kabahatin hepsi mi benim ? Hırsızın hiç mi suçu yok!
 
 (Fıkra bu günün Türkiye’sini anlatıyor sanki…)
Posted in Fıkralar | Hırsızın hiç mi suçu yok? için yorumlar kapalı
Ağu 01

Zoraki Mehmet Ağa

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Eskiden camilerde devlet tarafından imam görevlendirilmemektedir. İşte tam bu zamanlarda Ramazan ayı yaklaştığı günlerde köy ağalarını bir telaş sarmış. Ağalar “Ramazan ayı geliyor. Allah nasip ederse oruçlarımızı tutacağız. Fakat camimizin imama ihtiyacı var bunu bizlerden başka kimse karşılayamaz.” Birlikte üç ağa köyümüze bir imam tutalım. İmamın ücretini üçümüz paylaşalım diye karar almışlar ve köylerine bir imam bulmuşlar.
İmam iş bulmaktan dolayı sevinçli bir şekilde çocuklarıyla birlikte ailece köye gelir ve yerleşir. Ramazan ayına birkaç gün kala da görevine başlar.
Her şey gayet güzel gitmektedir. İmam, köylüler ve ağalar son derece memnundur. Ramazan ayı gelmiş, oruçlar tutulmakta, vakit ve Teravih namazları cemaatle camide kılınmaktadır. Birkaç gün böyle geçer. Fakat bu durumdan köyün ağalarından ve imamı tutanlardan biri olan Mehmet Ağa tedirgindir. Biraz daha susmayı ve İmam’a tedirginliği ile ilgili konuyu açmamayı uygun bulur. Ama bir hafta on gün sonra artık dayanamaz ve imamla konuşmaya karar verir.
İmamı bir namaz çıkışı yakalayarak; “ Hoca sen ne yaptığının farkında mısın?” diye sorar. İmam şaşırmıştır. Mehmet Ağa’nın neden bahsettiğini anlayamaz. Ancak “Hayırdır Mehmet Ağa ben ne yaptım ki;” der. Mehmet Ağa İmam’ı bir kenara çekerek “Bak Hocam sende biliyorsun ki seni bu köye imam olarak tutanlardan biri de benim. Fakat her namazda rükûdan doğrulurken Semih Ağa ile Hamid Ağa’nın adlarını söylüyorsun ama benim adımı bile anmıyorsun, senin bu yaptığın ayıp değil mi? Bu şekilde davranırsan benden alacağın payı veremem. Sen de işinden olursun” der.. İmam bir kez daha şaşkına döner. Ağaya bunu nasıl anlatacağını düşünürken, işsiz kaldığı, geçimini sağlayamadığı günleri hatırlar. Ağaya
ben onların ismini söylemiyorum. Semihallahülimenhamideh namaz farz olduğu günden beri var dese de Mehmet Ağa’yı inandıramaz. Birkaç gün daha böyle devam eder. Ancak Mehmet Ağa rahatsızdır hocaya tekrar hatırlatır. Hoca sonunda “Tamam Mehmet Ağa bu işi halledeceğim “der. Bir Teravih namazında rükûdan doğrulurken “Semihallahülimenhamideh, zoraki Mehmet Ağa der. Mehmet Ağa memnun olmuştur iştahla namazını kılar. İmam işsiz kalmaktan kurtulmuş ve böylece bir ay da olsa ailesinin geçimini sağlamış olur. Fakat huzursuzdur… 

 

Posted in Fıkralar | Zoraki Mehmet Ağa için yorumlar kapalı
Tem 31

Dilekçe

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bir sorudur takılmıştı kafama
Hâlim arz eyledim yüksek makama
Bugün git yarın gel dediler bana
Birkaç gün dolaştı cepte dilekçe

 

Pek çoğu usandı ümidi kesti
Hatırlı, gönüllü rüzgârlar esti
Sırayı, kuyruğu çiğnedi geçti
Yine alta düştü dipte dilekçe

 

Ağır aksak dolaşmaktan bunaldım
Sayamadım kaç daireye vardım
Günlerce bekleyip bir haber aldım
Bir el buruşturmuş çöpte dilekçe

 

Posted in Şiirlerim | Dilekçe için yorumlar kapalı
Tem 30

Altın Sözler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
*Tam bu noktada Kur’ân’ın şu ayetine kulak verelim: “Sakın, zulmedenlere meyletmeyiniz, sonra size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım edilmez.” (Hud 11/113) Ebu Hayyân el-Endelûsî, “Zulmedenlere meyletmeyiniz” ifadesinin farklı açılımlarını şöyle sıralar: “Güzel sözlerle zalimlere yağ çekmeyiniz; zalimlere yapışmayınız; zalimlerin amellerine rıza göstermeyiniz”. Bu üç tutumu dini ve politik söyleminin parçası yapanlar, “barış, adalet, özgürlük” gibi kelimeleri ağızlarına alamazlar.
 
*Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir Mâide, 45
*Rabbin kullarına zulmedici değildir Fussilet, 46
*Bir kula haksız zulüm yapılır o da sabrederse, Allah onun izzetini dünya ve ahirette mutlaka artırırHadis-i Şerif
*Kadı zulmetmedikçe, Allah Teâla hazretleri onunla birliktedir Zulme yer verdiği zaman onu terkeder, artık şeytan onunla beraber olur Hadis-i Şerif
*Kimin malı zulüm yoluyla elinden alınmak istenir ve bu yolda öldürülürse, o kimse şehittir Hadis-i Şerif
 
*Üç kişi vardır duaları reddedilmez: : Âdil devlet başkanı, iftarını yaptığı zaman oruçlu, Zulme uğrayanın duası Hadis-i Şerif
*Zulümden kaçının Zira zulüm, Kıyamet günü karanlıklar olacaktır Hadis-i Şerif
*Türk bilgini mütekellim İmam Matüridi ne diyor: “Zülüm ve adaletsizliğe adalet adını veren, ona razı olan ve bu fikri benimseyen dinden çıkar.”  
*Zulmü her kabul ediş, daha büyüğünü doğurur Ahmet Hamdi Tanrıpınar 
*Kanunların bittiği yerde zulüm başlar Lord Chatham
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Altın Sözler için yorumlar kapalı
Tem 29

ALLAH’IN İHSANI

 

 

 

 

 

 

 

Allahu Teâlâ Kuran-ı Kerim’de Maide Suresi’nde şöyle buyurmaktadır.

“Ey insanlar; içinizden kim dininden dönerse Allah, onlara yakında bir kavim getirecektir ki, o kavmi Allah sever, onlarda Allah’ı severler. Bu kavim inananlara karşı boyunları aşağıda, kâfirlere karşı başları yukarıdadır. O kavim Allah yolunda savaşacak ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmayacak. Bu Allah’ın dilediğine verdiği ihsandır ve Allah’ın lütfu geniştir ve O, her şeyi bilendir.” Ayeti Kerime’de geçen kavmin Türk kavmi olduğu ifade edilmektedir. Ayeti Kerime’de açıklananlara uyulmadığı takdirde Allah bir kavim getireceğini ihtar etmektedir. Türk Milleti bunu iyi anlamalıdır.

 

Posted in Yazılarım | ALLAH’IN İHSANI için yorumlar kapalı
Tem 28

Yunanistan’daki Türkler ve Camilerimiz

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
“AKP ve Diyanet İşleri Başkanı Hıristiyan âlemini ihya ederken, Yunanistan’da Türk soydaşlarımız için neler yapılmış?
Patrik Bartholomeos’un dini otorite alanında olan Kavala’daki Türk Camisi, Aya Nikola Kilisesi olmuş. İstanköy’deki Türk Defterdar Camisi Alışveriş Merkezi yapılmış ve soydaşlarımızın ibadetine kapatılmış. Yaklaşık 2 bin Türk soydaşımızın yaşadığı İstanköy’de soydaşlarımızın ibadet edebilecekleri tek bir cami yok, din özgürlükleri yok,Türk okulu hiç yok. Buna karşılık adadaki Rum kiliseleri ticari maksatla kullanılmıyor ve Yunanlıların ibadetine açık.
Defterdar Camisi’nin avlusu kahvehane yapılmış ve soydaşlarımızın ibadetine kapatılmış. Buna karşılık Rum kilisesinin avlusu ticari maksatla kullanılmıyor, Yunanlıların ibadetine açık.
Türk soydaşlarımızın yaşadığı İstanköy’de dinimize, İslam dinine karşı açık bir şekilde saygısızlık sergilenirken, soydaşlarımızın ibadet edeceği tek bir cami bile yokken, İstanbul’daki Rum kiliseleri, Rum vatandaşlarımızın ibadetine açık ve ticari maksatla kullanılmıyor.
Yaklaşık 3 bin soydaşımızın yaşadığı Rodos’ta Türk okulu yok. Mevcut 12 camiden sadece biri, İbrahim Paşa Camisi ibadete açık, o da bayram ve Cuma namazları ile sınırlı. Cami müezzininin minareden ezan okumasına müsaade edilmemekte, müezzin ezanı ancak cami avlusundan okuyabilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı Hıristiyan alemini ihya ederken, Patrik Bartholomeos’un metropolitleri dinimize, İslam dinine açık bir şekilde saygısızlık yapıyor. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ise Hıristiyan alemine hizmet etmekle meşgul.
 
 *Ahmet Takan Yeniçağ Gazetesi
Posted in Gündem | Yunanistan’daki Türkler ve Camilerimiz için yorumlar kapalı
Tem 27

Biz Burada Delilikten Yatıyoruz Kardeşim

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Adamın birisinin, arabasının lastiği tam tımarhanenin önünde patlar.
Adam arabayı kenara zor yanaştırır.
Sonraki işlem malum…
Kriko, stepne, bijon anahtarı ve tekeri söker.
Ama söktüğü 4 adet bijon, yuvarlanıp yağmur mazgalına düşer.
Mazgal açılır gibi değil,
Bijonlar görünmüyor bile.
Adam bir sağına bakar, bir soluna bakar, çaresiz kaldırıma çöker.
Olayı en başından beri tımarhanenin demir parmaklıklı penceresinden izleyen bir deli, seslenir;
– Ula salaaak! Sen ne yapıyorsun orda öyle?
– Sorma birader, lastik patladı ve değiştirirken bijonları mazgala düşürdüm.
– Düşündüğün şeye bak! Diğer lastiklerden birer tane bijon çıkar. Hepsi 3 bijonlu olsun.
Seni, lastikçiye kadar idare eder.
Adam hemen denileni yapar.
Ve akıl hastanesindeki deliye seslenir:
– Senin ne işin var tımarhanede?
Cevap müthiştir….
– Biz burada delilikten yatıyoruz kardeşim, salaklıktan değil…!

 

Posted in Fıkralar | Biz Burada Delilikten Yatıyoruz Kardeşim için yorumlar kapalı
Tem 26

Bitmeyen Sevgi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Toprak, toprak olmaya razı olmazdı
Resulûllah’ı bağrına basmasa…

 

Gökyüzü bu kadar yükselmezdi
Resulûllah’a kubbe olmasa…

 

Ne gündüz, ne de gece
Güneş, ay ve yıldızlar olmazdı
Şu masmavi kubbene avize olmasa…

 

Hava, su ve saymakla bitmeyen bütün nimetler
Bu kadar güzel ve tatlı
Bu kadar hoş olmazdı
Hakk’ı tespih
Ve Resulûllah’ı tasdik etmiş olmasa

 

Kâinat bu kadar düzenli
Bu kadar mükemmel
Bu kadar göz kamaştırıcı olmazdı
Hakk’ın ve Habibî’nin
Bitmeyen sevgisi olmasa…
 

 

Posted in Şiirlerim | Bitmeyen Sevgi için yorumlar kapalı