Eyl 08

MİLLÎ EĞİTİMDE İŞLENEN ANAYASA SUÇU!

Erozyon biraz zayıf kalır

Değerler erozyonunun yaşandığı bir gerçek. Ki artık değerlerin kaybı aşamasına geldi. Bu da toplumda bir kimlik krizine doğru yaklaşıyor.

Kimlik krizi çünkü AKP 3 Kasım 2002 seçimlerinden hemen sonra kimlik sorgulamasına başladı. “Ne Mutlu Türküm Diyene dediniz ne oldu? Hâlbuki Türk, Kürt, Laz, Çerkez… 26 etnik grup” diyordu. Bugünlerde bunu “Türk, Kürt, Arap, Sünni, Alevi” beşli ayrımına getirdi.

Türk kimliğini güçlendiren en güçlü değer din idi. Din, kimlik oluşurken bireyin vicdanı üzerindeki en büyük etkendi. Hani “herkesin polisi kendi vicdanıdır” ya, işte toplum bu ölçüyü yitirdi.

İlk yazıyı cumhuriyetin kuruluşunda, “dini grupların hepsi de ortadan kaldırıldı. İnsanlar dinlerini, rahatça ve kendileri olarak yaşamaya başladılar. Ve en önemlisi de din egemenlik sahasından ve iktidar yarışından çıkarıldı. Din kazanmıştı.” diye bitirmiştim. 

Din vicdanları besleyen kaynak iken tekrar iktidar olmak ve iktidarı devam ettirmek için araç hâline getirildi. İktidar da bir anlamda zenginleşme kaynağıydı. Dolayısıyla din aynı zamanda zenginleşme aleti oldu. Yani bu sefer, dine kazandıkları kaybettirildi. 

En acısı da, iktidar itirazları devlet gücünü kullanarak bastırınca, insanlar iktidar yerine dinden uzaklaşmaya başladı.

Vuruşarak çekilmek

Anayasa Madde 174 “Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin lâiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:” der.

‘Aşağıda gösterilen kanunların’ ilk sırasındaki de “3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu”dur.

Tevhidi Tedrisat değişsin veya kalksın demek düşünce özgürlüğüdür. Ancak Tevhidi Tedrisatı fiilen kaldırmak anayasa suçudur. Cezası da kanunlarda bellidir.

Anayasa’nın 42’nci maddesi de, “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, … Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. (3’üncü fıkra) ve “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. (9’uncu fıkra)” demektedir.

Ayrıca, son iki ayda Cumhurbaşkanı, AKP Sözcüsü Ömer Çelik ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum ilk dört madde üzerinde tartışmalardan vazgeçmiş gibi görünmeleri dikkat çekicidir.

Burada, ilk dört maddeye dokunmadan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “milletin çeşitliliği ve zenginliğini yansıtan bir anayasa hedefliyoruz” sözü nasıl gerçekleşir sorusu akla gelecektir. 66’ncı maddedeki vatandaşlık tanımı üzerinde oynamalar ile Millî Eğitimdeki paralel yapılanma ve sığınmacılar üzerinden oluşan fiilî durumlar öne çıkarılabilir. Bu şekilde 42’nci maddeye, Türkiye’deki İngilizce, Fransızca vd diller de örnek gösterilerek Arapça ve Kürtçe eklenebilir. Bu da çok dilli bir devlet demektir. Çok dillilik de egemenliğin paylaşılması anlamına gelir.
Bunların önüne bir de “savaş baskısı altındaki Türkiye” perdesi çekilecektir. İşte o zaman kırk katır mı, kırk satır mı istiyorsunuz sorusu halkın tercihini baskı altına alacaktır.
Bütün bunlar Türk egemenliğine büyük tehditlerdir.

Sonuç olarak

Büyük ideolojik sarsıntı ve çöküşler yaşayan siyasi İslamcı ideoloji bir iktidar kaybı tehdidi altındadır. Yeni anayasa tartışmalarına bu açıdan bakmakta fayda vardır.

Bu yazı serisi şimdilik bitti. Ancak Türk millî egemenliğine, bırakın değişmeyi, gölge düşürmeye çalışacak her davranış karşısında, her an, devam edecektir.

Atatürk’ün dediği gibi, “Egemenlik ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye; görüşme ile, münakaşa ile verilmez.” Egemenlik kılıç hakkıdır.

Alıntı: MDM Hakan Paksoy

Posted in Gündem | MİLLÎ EĞİTİMDE İŞLENEN ANAYASA SUÇU! için yorumlar kapalı
Eyl 07

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

7 Eylül:

1782 – William HerschelSatürn Bulutsusunu kendi tasarımı olan teleskopla keşfetti.

1822 – Portekiz sömürgesi Brezilya bağımsızlığına kavuştu.

1901 – Batı’nın Çin üzerindeki ekonomik ve siyasi etkisine karşı çıkan Boxer Ayaklanması sona erdi.

1927 – ABD‘li mucit Philo Farnsworth tamamen elektronik sistemle çalışan ilk televizyonu geliştirdi.

1940 – II. Dünya SavaşıNazi Almanyası Londra‘yı bombalamaya başladı. Gece bombardımanları 57 gün kesintisiz devam etti.

I. Elizabeth (d. 1533)

Kanuni Sultan Süleyman (ö. 1566)

Julie Kavner (d. 1950)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eyl 07

HERKES BİR HİÇ HÜKMÜNDEDİR

HERKES BİR HİÇ HÜKMÜNDEDİR

Güneş’imizin Samanyolu Galaksisi etrafında bir tur atması tam 250 milyon yıl sürüyor. Ve Samanyolu’nun genişliği yaklaşık 100.000 ışık yılı, kalınlığı ise 1.000 ışık yılıdır. Güneş sistemimiz, galaksinin merkezinden yaklaşık 26.000 ışık yılı uzaklıkta yer alıyor. Tüm bunlar size yeterince etkileyici gelmediyse o zaman şöyle ifade edeyim: Güneş’imiz (yıldızımız) Samanyolu’ndaki 200 milyar yıldızdan sadece biri tanesi. Bu nedenle bilim insanları, galaksimizde 3,2 trilyon kadar gezegen olabileceğini tahmin ediyor. Ve unutmayın, bunlar sadece bizim küçük galaksimizle ilgili sayılar.

NASA’ya göre, gözlemlenebilir evrende yaklaşık 2 trilyon galaksi bulunuyor. Bu nedenle hiç kimse kibre kapılmasın. HERKES BİR HİÇ HÜKMÜNDEDİR

Alıntı: Bilim Dünyası Carl SAGAN

Posted in Gündem | HERKES BİR HİÇ HÜKMÜNDEDİR için yorumlar kapalı
Eyl 06

TARİHTE BUGÜN

6 Eylül:

394 – Doğu Roma ile Batı Roma arasındaki Frigidus Muharebesi sona erdi.

1914 – I. Dünya SavaşıI. Marne Muharebesi başladı.

1930 – Arjantin‘in radikal başkanı Hipólito Yrigoyen askeri darbeyle devrildi.

1968 – Svaziland bağımsızlığını ilan etti.

1991 – Sovyetler Birliği‘nden ayrılan EstonyaLetonya ve Litvanya resmen tanındı.

John Dalton (d. 1766)

II. Petar (d. 1923)

Luciano Pavarotti (ö. 2007)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eyl 06

TÜRK

İlimlerle yoğrulup kapkara beyinlere

Medeniyet ışığı götürmelidir her TÜRK!

Fedakârca çalışıp büyük ve küçüklere

Atide engelleri aşırmalıdır her TÜRK!

* * *

Namerdin değil, merdin gönüllerdir yatağı

İlim irfan yuvası Türk kültürü otağı

Kötü düşüncelerin olmamalı tutsağı

Ta ki, yerin dibine batırmalıdır her TÜRK!

* * *

İstemez ki şan, şöhret, ne de bir tek madalya

Her şeyin anahtarı hazinedir akıl ya

Azrail, cehaletin gelir canın almaya

Cehaleti kabrine yatırmalıdır her TÜRK!

* * *

Bir harfi öğretenin kölesi nerde hani?

Aramalı bıkmadan Çin’de olsa da ilmi

Kelepçe takıp kola mahkûm edip her zulmü

Zalimlerin işini bitirmelidir her TÜRK!

* * *

Kalplerde yaşayan o, zihinlerin güneşi

İstikbale yol bulan ülkünün meşalesi

Kokuşmuş beyinlerden cehalet denen leşi

Çıkarıp atmalıdır tükürmelidir her TÜRK!

* * *

Karanlık gecelerin sönmeyen ışığıdır

Dünyanın her yerinde ilimin beşiğidir

Her şeyde güzelliğin, doğrunun aşığıdır

Gerçekleri insana göstermelidir her TÜRK!

* * *

Bütün derde olmalı bir ömür boyu derman

Eylemeli hakkıyla güzel doğru bir ferman

İnsanlar birbirinden nefret ettiği zaman

Kin, garez duyguların söndürmelidir her TÜRK!

* * *

Vatan için oluruz çelik gibi bir nefer

Her toplumda hakikat çirkef illetler keser

Şahbaz yapar gönülden bu çağrıyı son sefer

Huyda kötü yönleri yitirmelidir her TÜRK!

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | TÜRK için yorumlar kapalı
Eyl 05

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

5 Eylül:

1781 – Amerikan Bağımsızlık Savaşı‘nda önemli bir yeri olan Chesapeake Muharebesi gerçekleşti.

1905 – Rus-Japon Savaşını sona erdiren Portsmouth Antlaşması imzalandı.

1915 – İsviçre‘nin Zimmerwald şehrinde Zimmerwald Konferansı yapıldı.

1977 – NASA, dış Güneş Sistemi‘ni araştırmak için Voyager 1‘i fırlattı.

2021 – Gine‘de askeri darbe oldu.

Giacomo Meyerbeer (d. 1791)

Ludwig Boltzmann (ö. 1906)

Freddie Mercury (d. 1946)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eyl 05

ATATÜRK’ÜN VASİYETİ

* Zengezur Koridoru, Türkiye’yi ve dolayısıyla Avrupa’yı Asya’ya bağlayacak çok önemli bir projedir.

* 2020 Karabağ Savaşı sonrası imzalanan ateşkes anlaşmasına göre, Ermenistan bu koridorun açılmasını kabul etmişti.

* Daha sekiz ay önce Ulaştırma Bakanı, sanki her şey tamamlanmış gibi, projenin detaylarını anlatıyordu.

* Şimdi ise 99 yıllığına ABD bölgeye yerleşti. Koridora kilit vurdu. Anahtarı da bize göstererek sallayacak diye memnuniyet duyan bir Dışişleri Bakanlığı açıklaması dinliyoruz.

* 1932’de Dilucu’nu İran’dan alıp bize bu koridoru açma görevini veren Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetine böyle mi sahip çıkıyorsunuz?

Alıntı: Rafet Kılıç Emekli Türmgeneral

Posted in Gündem | ATATÜRK’ÜN VASİYETİ için yorumlar kapalı
Eyl 04

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

4 Eylül:

476 – Batı Roma İmparatorluğu‘nun son hükümdarı Romulus Augustus tahttan indirildi, imparatorluk sona erdi.

1522 – İlyaki KuşatmasıRodos Seferi sırasında stratejik öneme sahip İlyakiOsmanlı donanması tarafından ele geçirildi.

1919 – Mustafa Kemal PaşaSivas Kongresi‘ni başlattı.

1970 – Şili‘de sosyalist lider Salvador Allende başkan seçildi.

1998 – GoogleStanford‘da doktora yapan Larry Page ve Sergey Brin tarafından kuruldu.

Anton Bruckner (d. 1824)

Annie Cordy (ö. 2020)

Beyoncé (d. 1981)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eyl 04

SİVAS KONGRESİNİN 106. YILI KUTLU OLSUN

SİVAS KONGRESİNİN 106. YILI KUTLU OLSUN

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlattığı ulusal kurtuluş mücadelesini Amasya’dan sonra 27 Haziran 1919’da “güvenilir kent” olarak gördüğü Sivas’a gelerek sürdürdü.

Sivas’ta yapılan toplantıda ülkenin durumu görüşülerek, en kısa zamanda kentte milli bir kongre yapılmasına karar verildi.

Daha sonra Erzurum’a giden Atatürk, Erzurum Kongresi’nin ardından 2 Eylül 1919’da yeniden geldiği Sivas’ta 18 Aralık 1919’a kadar kaldı.

Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyet tarafından 4 Eylül 1919 Perşembe günü saat 14.00’te bugünkü Atatürk ve Kongre Müzesi binasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı Sivas Kongresi yapıldı.

Kayıtlara göre resmi çalışmaları 7 gün süren kongrede, Mustafa Kemal Atatürk başkanlığında ulusun kurtuluşu için çeşitli gündem maddeleri görüşüldü.

Sivas’ta 8-9 Eylül 1919 tarihlerinde “manda” tartışmalarının yaşandığı kongre, 11 Eylül 1919’da sonuç bildirgesinin yayımlanmasıyla kapandı.

“Manda ve himaye kabul olunamaz”

Mustafa Kemal Paşa ve Heyeti Temsiliye, 12 Eylül 1919’da halkın da katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda, ulusun kurtuluşu için önemli kararların yer aldığı kongre beyannamesini yayımladı.

“Manda ve himaye kabul olunamaz” gibi ulusun kurtuluşu için çok önemli kararların alındığı kongrede, ilginç bir olay da yaşandı.

Yurdun çeşitli yörelerinden delegelerin katılımıyla 4 Eylül 1919 tarihinde düzenlenen ve “manda’ konusunun da tartışıldığı kongrede, öğrenci arkadaşlarının temsilcisi olarak, aralarında topladıkları para ile kente gelen “Hikmet” ismindeki askeri tıbbiye öğrencisi de bulunuyordu. Heyecanlı manda tartışmalarının yaşandığı 8 Eylül akşamı, Mustafa Kemal Paşa’nın odasında yapılan toplantıda, askeri tıp öğrencisi Hikmet, şunları dile getirdi:

“Paşam, delegesi bulunduğum tıbbiyeliler, beni buraya istiklal davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa bunlar her kim olursa olsun, şiddetle ret ve takbih ederiz. Farzı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve telin ederiz.”

Bu sözler karşısında duygulanan ve “Arkadaşlar gençliğe bakın, Türk milli bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin.” diyen Mustafa Kemal Paşa, daha sonra Hikmet Bey’e dönerek, “Evlat, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz, ekalliyette (azınlıkta) kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez ya istiklal ya ölüm.” dedi

Posted in Gündem | SİVAS KONGRESİNİN 106. YILI KUTLU OLSUN için yorumlar kapalı
Eyl 04

GAZİ PAŞA VE SIĞIRTMAÇ ÇOCUK

GAZİ PAŞA VE SIĞIRTMAÇ ÇOCUK

Atatürk tarafından 1929 yılında himaye altına alınıp okutulan Yalovalı Sığırtmaç Mustafa, Mustafa Kemal Atatürk’le karşılaşmasını bir gazeteciye şöyle anlatmıştı:
“O zaman daha sekiz yaşında idim. 1929 yılının yaz ayları içinde (16 Eylül) bir gündü… Sığırları otlata otlata çiftliğe geliyordum. Derken, uzakta yirmi kadar atlı belirdi… En öndeki atlı bana doğru geliyordu. Yaklaşınca atından indi; çiftliğe nereden gidildiğini soruyordu. Elimle işaret ettim:
– “Siz, yanlış yoldan gelmişsiniz… Çiftliğin yolu, şuradadır!”
Bu atlı, benden adımı öğrenmek istedi:
– “Mustafa!” diye cevap verince gülümsedi:
– “Benim de adım Mustafa… Demek adaşız!”
Sonra birdenbire:
– “Gazi’yi tanır mısın?” diye sordu.
– “Tanımam!” dedim.
– “Onu sever misin?”
– “Severim!”
– “Niçin seversin?”
– “Paşa olduğu için severim!” Tekrar gülmeye başladı.
Ben, cılız, çelimsiz, hasta bir çocuktum. “Bu adam, benimle eğleniyor galiba…” dedim. Fakat O, sorgularının arkasını kesmiyordu; bir aralık sordu:
– “Sen, ne iş görürsün?”
– “İşte şu gördüğün sığırları güderim!”
– “Ne kazanırsın?”
– “Ayda üç lira…”
– “Peki, söyle bana, ayda üç lira, senede kaç lira eder?..” Kendisinin ve yanındakilerin yardımıyla, ayda üç liranın bir senede ne ettiğini hesaplayarak cevap verdim:
– “Otuz altı lira eder!”
– “Sana bu otuz altı lirayı versem, ne yaparsın?”
– “Hiç!… Almam ki…”
– “Neden almıyorsun?”
– “Otuz altı lira çok para…” Sonra biraz düşünerek ekledim:
– “Neden aldın? diye sorarlar… “Tanımadığım yolcu, tekrar gülümseyerek:
– “Aferin oğlum, dedi, böyle olmalı… ” “Fakat, bu parayı yol gösterdiğin için veriyorum sana! Kimse bir şey demez!”
Hâlâ benimle alay edildiğini sanıyordum. Otuz altı lirayı kabul etmeye bir şartla razı oldum. Yolda yemek için getirdiğim yarım okka kadar ceviz vardı:
– “Bu cevizleri alırsan, ben de senin paranı alırım!” dedim. O, bana bir avuç para verdi, ben ona bir avuç ceviz verdim. Böylece ödeşmiş olduk. Ayrılacağı sırada, tekrar adımı sordu:
– “Mustafa, dedim.”
– “Benimki de Mustafa, ama, dedi, yanında “Kemal”i var. Mustafa ile Kemal, bir araya gelirse ne olur?.”
Küçük kafamın içi, birdenbire karıştı. İlk defa olarak kendime:
– “Sakın, dedim, bu atlı; Mustafa Kemal Paşa olmasın?… ” Sonra etrafındakilerin ona karşı gösterdikleri saygılı hareketleri hatırlayarak; kararımı verdim:
– “Odur!… Odur!… Gazi Paşadır!” Ama, kendisine onu tanıdığımı belli etmedim. Giderken sordu:
– “Beni, başka bir yerde görsen tanır mısın?..”Başımı salladım:
– “Tanımaz mıyım ya… Sen Gazi Mustafa Kemal Paşasın!” Hayvanlarını dörtnala sürüp gittiler.
Ben de sığırlarımı alarak çiftliğe döndüm. Ertesi gün (16 Eylül) kaplıcalara çağırdılar. Kapıdan içeri girince, hiç şaşalamadım. Hemen gidip elini öptüm:
– “Mustafa… dedi, seni çiftliğime kâhya yapacağım! İster misin?..”
Sordum:
– “Kâhya ne demek?”
– “Çobanların en büyüğü odur!” Cevap vermedim. O tekrar sordu:

– “Kâhyalık işi için ayda dört lira versem yetişir mi?”
– “Siz bilirsiniz!” dedim. Gülümsedi.
– “Hayır, Mustafa… Seni kâhya yapmayacağım, mektebe göndereceğim. Orada okuyup yazma öğreneceksin!”
Sevindim:
– “Mektebe gönderiniz!… Bu, daha iyi …” dedim. Aradan yirmi dört saat geçmeden kendimi Şişli’deki Himaye-i Etfal (Çocuk) Hastahanesinde bulmuştum. Bana, orada çok güzel bakıyorlardı. Dört ay içinde tanınmayacak kadar değiştim. Yüzümün sarılığı kayboldu, iştahım geldi.
Bir gece yarısı hiç unutmam, hastahaneye gelmişti (21/22 Eylül). Doğruca benim yattığım odaya girdi. Onu görünce şaşırmıştım. Ayağa kalkmak istedim. Atatürk eli ile engel oldu:
– “Sen ayağa kalkmayı bırak da, buradan nasıl çıkacağını düşün!” diye gülümsedi. Sonra:
– “Hani, dedi, seninle pazarlığa girişmiştik, dört lira aylığa razı olmuştun! Şimdi ver bakalım hastahane paralarını.” Küçüktüm, sığırtmaçtım. Ama, şaka ettiğini anlamıştım:
– “Sen koskoca Gazi Paşasın. Elbette hastahane parasını da verirsin!” dedim.

Hastahaneden çıktıktan sonra Atatürk, beni gene aratarak, Beşiktaş’ta 19’uncu İlk Mektebe yazdırdı. Beşiktaş’daki okula bir yıl kadar devam ettikten sonra Atatürk, beni Maçka’daki Fevziye Lisesine yazdırdı. Lisenin dokuzuncu sınıfında iken, imtihan vererek Kuleli Askerî Lisesine geçtim.”

Posted in Hikayeler | GAZİ PAŞA VE SIĞIRTMAÇ ÇOCUK için yorumlar kapalı