Eyl 11

İÇ YALAKALIK VE DIŞ YALAKALIK!

(Eskiden Padişah soytarıları vardı. Şimdi medya soytarıları var. K.Ş.)

CNN Türk muhabiri, 30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerini canlı yayında anlatırken Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra bir yıllık hazırlık yapıldığını belirtti ve “Cephedeki mühimmat seviyesi, asker seviyesi ideal bir noktaya taşındıktan sonra, Büyük Taarruz bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkomutanlığında başladı.” dedi!

Bu, bir canlı yayın kazası değil, şartlı refleksin sonucudur ama aslında bireysel bir durum da değildir, toplumsal bir davranış bozukluğunun küçük bir yansımasıdır!

***

Bütün bakanlar ve kamu yetkililerinin, söze “Cumhurbaşkanımızın emir ve talimatları ile” diye başladığı ülkede, bir muhabirin de 103 yıl önce devletin kurulmasını sağlayan Büyük Taarruz’un, şimdiki Cumhurbaşkanı tarafından başlatıldığını söylemesine şaşırmamak gerekir. Bu, bellekte biriken ön kabullerin bir çıktısıdır. Yazıcıdan alınan çıkış gibi…

Bazı önyargılı kabuller, uzun süre kullanıldığında veya başkalarından etkilenerek içselleştirildiğinde, bir süre sonra dile dökülürken işte bu şekilde hatalara sebep olur…

İnsan beynine düşünmeden yüklenen her kayıt, bir süre sonra, saçmalamanıza sebep olabilir.

Medya mensupları, lideri övmekten başka bir yeteneği bulunmayan siyasilerin veya onlara akort edilmiş kendi yöneticilerinin yönlendirmesiyle bütün başarıların Cumhurbaşkanına mal edilmesine şartlanıyor. Sonuçta da böyle garip durumlar ortaya çıkıyor.

Bu şartlanma altında uzun süre bulunan herkes, düşünme yeteneğini yavaş yavaş kaybeder ve bir süre sonra algıların yönettiği bir insan haline gelir. İşte seçimler de insan beynindeki bu zaafı, acımasızca kullananlar tarafından kazanılır…

Tabii sonuçta insanı bu duruma düşüren, yani kendi beynini şartlandırmaya sevk eden de kendi kişisel ihtiyaçlarını en kolay yoldan sağlamak kurnazlığıdır.

Gerçeğin veya doğrunun peşinden gitmek ise zahmetli hatta sıkıntılı bir süreçtir. Gazeteciyseniz, başınız her zaman güç sahipleriyle dertte olur. En azından sık sık yargılanırsınız, tehditler alırsınız, hapse atılabilirsiniz.

Oysa güç sahiplerini överseniz, belli bir süreyle de olsa, para kazanır, mevki sahibi olursunuz.

***

Siyasette, devlet kadrolarında, medyada, iş dünyasında en iyi övenlerin, en iyi dalkavukluk yapanların öne çıkarıldığı bir kargaşa içinde, ülkeniz için doğru bir yol tutturmaya çalışıyorsanız her türlü iftirayla, kumpasla karşı karşıya kalabilirsiniz…

Türkiye böyle bir süreçten geçiyor. Uzun süredir insanların hayatı, vicdansızca karartılıyor. Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davaları neydi? Sonunda siyasi iktidar bile Türk ordusuna kumpas kurulduğunu kabul etmek zorunda kaldı ama o dönemin uygulamaları aynen devam ediyor. Tarihin en büyük yolsuzluklarını yapanlar, şimdi en büyük siyasi rakiplerini yolsuzluk gerekçesiyle içeri attırıyor!

Gençler, ülkede hak, hukuk ve adalet olmadığı için yurt dışına kapağı atmaya çalışıyor. Çok çalışmanın, yetenekli olmanın değil yalakalığın ve düzenbazlığın prim yaptığı bir ülkede yaşamak istemiyorlar. Zaten nüfus artış hızı da bu umutsuzluk yüzünden düşüyor. Toplum kendi kendini yok etmeye doğru gidiyor…

Türk Milleti’nin kendini toparlaması için, Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki gibi, yönetimi, dürüst liderlere ve idealist kadrolara teslim etmek gerektiğini görmesi gerekir…

***

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, son bir-iki ay içinde Türkiye’nin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda ayrıntılı konuşmalar yapan ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye temsilcisi Tom Barrack hakkında, “Bir büyükelçi, aynı zamanda Suriye’de de görevli. Eyalet valisi gibi… Oralara kendi kendine planlar kuruyor. 100 yıl önce gerçekleştirmek isteyip gerçekleştiremediklerini şimdi orada gerçekleştirecek şekilde eyaletlerden bölünmüş ülkelerden, milli devletlerinin çok kötü olduğundan bahsederek adeta buralarda küçük küçük devletçikler olunması gerektiğini savunmaya başlıyor. ‘İsrail’in güvenliği için buralarda güçlü kuvvetli milli devletler zararlıdır’ diyor. Bin yıldır burayı kanlarını döküp bize yurt edenlerin, bu cumhuriyeti bize emanet eden Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gitmeye kararlıyız, böldürtmeyeceğiz. Bu emellere izin vermeyeceğiz ve saçma sapan tartışmalarla da işimiz yok. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi biz, doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz.” diye bir mesaj yayınladı.

İşte mesele, iktidarda veya muhalefette bulunan herkesin bu kişiliği gösterebilmesindedir ama içerde başlayan yalakalık, aynı alışkanlıkla dış politikaya da yansıyor.

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | İÇ YALAKALIK VE DIŞ YALAKALIK! için yorumlar kapalı
Eyl 10

TARİHTE BUGÜN

10 Eylül:

1509 – Marmara Denizi‘nde Büyük İstanbul depremi meydana geldi, binlerce kişi hayatını kaybetti ve 6 metre boyunda tsunami oluştu.

1623 – IV. MuradOsmanlı tahtına çıktı ve on yedi yıllık saltanatı başladı.

1919 – I. Dünya Savaşı‘nın ardından Saint-Germain Antlaşması imzalandı.

1974 – Gine-Bissau‘nun bağımsızlık ilanı, Portekiz tarafından tanındı.

2002 – Geleneksel olarak tarafsız bir ülke olan İsviçreBirleşmiş Milletler’in tam üyesi oldu.

Pier Angeli (ö. 1971)

Arthur Compton (d. 1892)

Tezer Özlü (d. 1943)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eyl 10

SADRAZAM HAMAMDA

SADRAZAM HAMAMDA
 Günlerden bir gün
 Hamama gideceği tuttu
Sadrazam hazretlerinin
Bir yanında birinci veziri
Bir yanında ikinci veziri
Bir yanında üçüncü veziri
Sonra efendime söyleyeyim
Peşkircibaşısı
Nalıncıbaşısı
Sabuncubaşısı
Velhasıl tam dört yüz kişilik kafile
Peştemal takıp girdiler hamama
Geçtiler kurnaların başına
Üçer beşer
Sadrazam derseniz
Kuruldu göbek taşına
Yan gelip yattı
Memleketin en ünlü tellakları
Sardılar dört bir yanını
Kimi elini kaptı kimi bacağını
Bir keseleme, sürtme faslıdır başladı
Tamam on iki saat
On iki ünlü tellak
İncitmeden keselediler
Hazretin mübarek vücudunu
Öylesine kir çıktı ki sormayın
Her biri nah parmağım gibi
Aman efendim bu ne kiri
Demeye kalmadı
Keselerin altında
Eriyip gitti
Koskoca sadrazam
Bütün maiyet erkanı yerinden fırladı
Nittünüz Devletliyi
Dediler tellaklara
Tellaklar cevap verdi:
Biz yıkadık keseledik
Devletlinin kirden ibaret olduğunu bilemedik
Suç bizde değil
Neyleyelim
Kir bitti
Sadrazam elden gitti

Alıntı: Ümit Yaşar Oğuzcan

Posted in Fıkralar | SADRAZAM HAMAMDA için yorumlar kapalı
Eyl 09

TARİHTE BUGÜN

9 Eylül:

1493 – Osmanlı ile Macaristan Krallığı destekli Hırvatistan Krallığı birleşik ordusu arasında Krbava Muharebesi gerçekleşti.

1922 – Başkomutanlık Meydan Muharebesi‘nin kazanılmasının ardından Türk Ordusu, işgal altında bulunan İzmir’e girdi.

1923 – Mustafa Kemal Atatürk tarafından Cumhuriyet Halk Partisi kuruldu.

1945 – İkinci Çin-Japon Savaşı ya da Direniş Savaşı sona erdi.

1991 – TacikistanSovyet Birliği‘nden bağımsızlığını ilan etti.

Aurelianus (d. 214)

Lev Tolstoy (d. 1828)

Kwon Ri-se (ö. 2014)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eyl 09

SU

Bir gün, bir adam çölde kayboldu.
Yanına aldığı azıcık yiyecek ve su çoktan tükenmişti. İki gündür bir damla su bile bulamadan umutsuzca dolaşıyordu.
Biliyordu ki, çok yakında su bulamazsa, birkaç saat içinde hayatı sona erecekti.
Ama içinde hâlâ küçük bir umut kıvılcımı yanıyordu. Bu yüzden aramaya devam etti. Vazgeçmedi.
Belki bir yerde su bulabilirim diye düşünüyordu.
Tam o sırada, uzakta bir kulübe gördü.
Önce bunun bir serap olduğuna inandı. Zaten daha önce de çöl, gözünü aldatmıştı…
Ama bu kez inanmaktan başka seçeneği yoktu. Bu, onun son şansıydı.
Kalan son gücünü toplayarak kulübeye doğru yürüdü.
Yaklaştıkça, umudu büyüdü.
Ve nihayet… kulübe gerçekte oradaydı.
Ama yaklaştığında gördü ki, burası yıllardır terk edilmişti.
Yine de içeri girdi. Belki biraz su bulabilirim diyerek…
Ve işte o an, bir el pompası gördü.
İçini yepyeni bir enerji kapladı, koşarak pompanın başına gitti ve su çekmeye başladı.
Ama hiçbir şey çıkmadı. Pompa kupkuruydu, uzun zamandır kullanılmadığı belliydi.
Yıkılmıştı. Yere yığıldı.
Bu sondu, diye düşündü.
Tam o sırada, tavana bağlı bir şişe fark etti.
Zorlukla uzanıp aldı. Tam içecekti ki, şişenin üzerinde bir not olduğunu gördü.
Notta şunlar yazıyordu:
 “Bu suyu pompayı çalıştırmak için kullan.
Ve lütfen… sonra şişeyi tekrar doldur — senden sonra gelecek yolcu için.”
Bir anda korkunç bir tereddüt yaşadı.
Bu suyu içip canını mı kurtarmalıydı?
Yoksa tüm umudunu pompanın çalışacağına bağlayıp suyu içine mi dökmeliydi?
Aklından bin bir düşünce geçti.
Ya pompa işe yaramazsa?
Ya yeraltı suyu bitmişse?
Ya bu not doğru değilse?
Ama ya gerçekten çalışırsa ve bol su çıkarsa?
Uzun uzun düşündü.
Ve sonunda, notta yazana güvenmeye karar verdi.
Titreyen elleriyle suyu pompanın içine döktü…
Ve pompalamaya başladı. Tek gücü, içindeki umuttu.
Birkaç denemeden sonra su fışkırdı!
Soğuk, temiz, bolca!
Doyasıya içti. Bedeni canlandı, zihni açıldı, yüreği yeniden yaşamla doldu.
Sonra notta yazdığı gibi, şişeyi tekrar doldurdu ve tavana astı.
Tam çıkmak üzereyken, başka bir şişe fark etti — cam bir şişe.
İçinde bir kalem ve bir harita vardı.
Harita, çölden çıkışı gösteriyordu.
Yolu ezberledi, haritayı yerine koydu, mataralarını doldurdu ve yola koyulmak üzere kapıdan çıktı.
Ama birkaç adım sonra durdu.
Geri döndü. Düşündü.
Sonra kalemi aldı ve notun altına şunu yazdı:
 “İnan bana… bu pompa çalışıyor.”
Bu hikâye hayattan bahsediyor.
Bize şunu öğretiyor:
Ne kadar zor durumda olursak olalım, umudu asla kaybetmemeliyiz.
Ve bazen hayatta, büyük bir şeye ulaşabilmek için…
en kıymetli olanı feda etmemiz gerekir.
Tıpkı adamın, elindeki son suyu pompa için kullanması gibi.
Bu hikâyede su; bilgi, sevgi, para ya da inanç gibi en değerli şeyleri simgeliyor.
Ve bu şeyleri elde etmek için önce harekete geçmemiz, vermemiz, inanmamız gerekiyor.
Tıpkı hayatın pompasına su dökmek gibi.
Çoğu zaman, hayat bize verdiğimizden çok daha fazlasını geri verir.

Ayrıca şunu da hatırlatıyor:
İyilik bulaşıcıdır.
Basit bir not bile bir insanın hayatını kurtarabilir.
Ve o insan da bir başkasına umut olabilir.
Böylece, elden ele, kalpten kalbe, dünya biraz daha insanca bir yer olabilir.

Alıntı

Posted in Hikayeler | SU için yorumlar kapalı
Eyl 08

TARİHTE BUGÜN

8 Eylül:

1380 – Kulikovskaya Muharebesi ile Birleşik Rus orduları ilk kez Altın Orda Devleti‘ne karşı zafer kazandı.

1504 – Michelangelo’nun Davut HeykeliFloransa‘da açıldı.

1529 – Budin Kuşatması ile Kanuni Sultan Süleyman Budapeşte‘yi fethetti.

1954 – Güneydoğu Asya Antlaşması TeşkilatıFilipinler‘in başkenti Manila‘da imzalanan bir pakt ile oluşturuldu.

1966 – Güney Batı İngiltere ile Galler‘i birbirine bağlayan Severn Köprüsü açıldı.

Bolognalı Katerina (d. 1413)

Aziz Sancar (d. 1946)

Amy Robsart (ö. 1560)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eyl 08

MİLLÎ EĞİTİMDE İŞLENEN ANAYASA SUÇU!

Erozyon biraz zayıf kalır

Değerler erozyonunun yaşandığı bir gerçek. Ki artık değerlerin kaybı aşamasına geldi. Bu da toplumda bir kimlik krizine doğru yaklaşıyor.

Kimlik krizi çünkü AKP 3 Kasım 2002 seçimlerinden hemen sonra kimlik sorgulamasına başladı. “Ne Mutlu Türküm Diyene dediniz ne oldu? Hâlbuki Türk, Kürt, Laz, Çerkez… 26 etnik grup” diyordu. Bugünlerde bunu “Türk, Kürt, Arap, Sünni, Alevi” beşli ayrımına getirdi.

Türk kimliğini güçlendiren en güçlü değer din idi. Din, kimlik oluşurken bireyin vicdanı üzerindeki en büyük etkendi. Hani “herkesin polisi kendi vicdanıdır” ya, işte toplum bu ölçüyü yitirdi.

İlk yazıyı cumhuriyetin kuruluşunda, “dini grupların hepsi de ortadan kaldırıldı. İnsanlar dinlerini, rahatça ve kendileri olarak yaşamaya başladılar. Ve en önemlisi de din egemenlik sahasından ve iktidar yarışından çıkarıldı. Din kazanmıştı.” diye bitirmiştim. 

Din vicdanları besleyen kaynak iken tekrar iktidar olmak ve iktidarı devam ettirmek için araç hâline getirildi. İktidar da bir anlamda zenginleşme kaynağıydı. Dolayısıyla din aynı zamanda zenginleşme aleti oldu. Yani bu sefer, dine kazandıkları kaybettirildi. 

En acısı da, iktidar itirazları devlet gücünü kullanarak bastırınca, insanlar iktidar yerine dinden uzaklaşmaya başladı.

Vuruşarak çekilmek

Anayasa Madde 174 “Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin lâiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:” der.

‘Aşağıda gösterilen kanunların’ ilk sırasındaki de “3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu”dur.

Tevhidi Tedrisat değişsin veya kalksın demek düşünce özgürlüğüdür. Ancak Tevhidi Tedrisatı fiilen kaldırmak anayasa suçudur. Cezası da kanunlarda bellidir.

Anayasa’nın 42’nci maddesi de, “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, … Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. (3’üncü fıkra) ve “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. (9’uncu fıkra)” demektedir.

Ayrıca, son iki ayda Cumhurbaşkanı, AKP Sözcüsü Ömer Çelik ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum ilk dört madde üzerinde tartışmalardan vazgeçmiş gibi görünmeleri dikkat çekicidir.

Burada, ilk dört maddeye dokunmadan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “milletin çeşitliliği ve zenginliğini yansıtan bir anayasa hedefliyoruz” sözü nasıl gerçekleşir sorusu akla gelecektir. 66’ncı maddedeki vatandaşlık tanımı üzerinde oynamalar ile Millî Eğitimdeki paralel yapılanma ve sığınmacılar üzerinden oluşan fiilî durumlar öne çıkarılabilir. Bu şekilde 42’nci maddeye, Türkiye’deki İngilizce, Fransızca vd diller de örnek gösterilerek Arapça ve Kürtçe eklenebilir. Bu da çok dilli bir devlet demektir. Çok dillilik de egemenliğin paylaşılması anlamına gelir.
Bunların önüne bir de “savaş baskısı altındaki Türkiye” perdesi çekilecektir. İşte o zaman kırk katır mı, kırk satır mı istiyorsunuz sorusu halkın tercihini baskı altına alacaktır.
Bütün bunlar Türk egemenliğine büyük tehditlerdir.

Sonuç olarak

Büyük ideolojik sarsıntı ve çöküşler yaşayan siyasi İslamcı ideoloji bir iktidar kaybı tehdidi altındadır. Yeni anayasa tartışmalarına bu açıdan bakmakta fayda vardır.

Bu yazı serisi şimdilik bitti. Ancak Türk millî egemenliğine, bırakın değişmeyi, gölge düşürmeye çalışacak her davranış karşısında, her an, devam edecektir.

Atatürk’ün dediği gibi, “Egemenlik ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye; görüşme ile, münakaşa ile verilmez.” Egemenlik kılıç hakkıdır.

Alıntı: MDM Hakan Paksoy

Posted in Gündem | MİLLÎ EĞİTİMDE İŞLENEN ANAYASA SUÇU! için yorumlar kapalı
Eyl 07

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

7 Eylül:

1782 – William HerschelSatürn Bulutsusunu kendi tasarımı olan teleskopla keşfetti.

1822 – Portekiz sömürgesi Brezilya bağımsızlığına kavuştu.

1901 – Batı’nın Çin üzerindeki ekonomik ve siyasi etkisine karşı çıkan Boxer Ayaklanması sona erdi.

1927 – ABD‘li mucit Philo Farnsworth tamamen elektronik sistemle çalışan ilk televizyonu geliştirdi.

1940 – II. Dünya SavaşıNazi Almanyası Londra‘yı bombalamaya başladı. Gece bombardımanları 57 gün kesintisiz devam etti.

I. Elizabeth (d. 1533)

Kanuni Sultan Süleyman (ö. 1566)

Julie Kavner (d. 1950)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eyl 07

HERKES BİR HİÇ HÜKMÜNDEDİR

HERKES BİR HİÇ HÜKMÜNDEDİR

Güneş’imizin Samanyolu Galaksisi etrafında bir tur atması tam 250 milyon yıl sürüyor. Ve Samanyolu’nun genişliği yaklaşık 100.000 ışık yılı, kalınlığı ise 1.000 ışık yılıdır. Güneş sistemimiz, galaksinin merkezinden yaklaşık 26.000 ışık yılı uzaklıkta yer alıyor. Tüm bunlar size yeterince etkileyici gelmediyse o zaman şöyle ifade edeyim: Güneş’imiz (yıldızımız) Samanyolu’ndaki 200 milyar yıldızdan sadece biri tanesi. Bu nedenle bilim insanları, galaksimizde 3,2 trilyon kadar gezegen olabileceğini tahmin ediyor. Ve unutmayın, bunlar sadece bizim küçük galaksimizle ilgili sayılar.

NASA’ya göre, gözlemlenebilir evrende yaklaşık 2 trilyon galaksi bulunuyor. Bu nedenle hiç kimse kibre kapılmasın. HERKES BİR HİÇ HÜKMÜNDEDİR

Alıntı: Bilim Dünyası Carl SAGAN

Posted in Gündem | HERKES BİR HİÇ HÜKMÜNDEDİR için yorumlar kapalı
Eyl 06

TARİHTE BUGÜN

6 Eylül:

394 – Doğu Roma ile Batı Roma arasındaki Frigidus Muharebesi sona erdi.

1914 – I. Dünya SavaşıI. Marne Muharebesi başladı.

1930 – Arjantin‘in radikal başkanı Hipólito Yrigoyen askeri darbeyle devrildi.

1968 – Svaziland bağımsızlığını ilan etti.

1991 – Sovyetler Birliği‘nden ayrılan EstonyaLetonya ve Litvanya resmen tanındı.

John Dalton (d. 1766)

II. Petar (d. 1923)

Luciano Pavarotti (ö. 2007)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı