Nis 10

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

10 Nisan:

428 – NestoriusKonstantinopolis patriği oldu.

1809 – Beşinci Koalisyon Savaşı başladı.

1864 – I. MaximilianMeksika imparatoru oldu.

1912 – RMS Titanic ilk seferine çıktı.

1998 – Kuzey İrlanda‘da 29 yıllık savaşı bitiren Hayırlı Cuma AnlaşmasıBelfast‘ta imzalandı.

Joseph Pulitzer (D. 1847)

Emiliano Zapata (Ö. 1919)

Ömer Şerif (D. 1932)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Nis 10

ŞEHİT BAŞBAKAN TALÂT PAŞA

Şehit Başbakan Talât Paşa’yı rahmetle andığımız bir paylaşımdan dolayı milliyetçilikten Ümmetçiliğe evrilmiş bir malûm zat, oldukça rahatsız olmuş.

Rahmetli Talât paşayı, mason, Yahudi, Paganist olmakla suçlarken, beni de “Türkçü, Ülkücü geçinen biri” olarak tarif etmiş…

Şahsımı tarif ederken, objektiflikten ayrılması, beni olduğum gibi değil de, kendinin görmek istediği gibi görmesi, kendi ruh dünyası ile ilgilidir. Ona benim bir dahlim olamaz. Varsın, beni o gözle görsün. Hz. Ali’ye atfedilen bir söz vardır. “Herkes tarafından sevilen insan, iyi insan değildir” diye. Varlığını TC.ye, Türklüğe, Atatürk değerlerine sahip çıkmaya adamış ben gibi bir insanın, bu değerlerle kavgalı olanlardan bir muhabbet beklentim, elbette olamaz!

Ancak,

-Türk tarihinde, ilk defa, 4 Şubat 1917 de halk tarafından seçilip, Edirne milletvekili ve ilk başbakanımız olan, Talât Paşa’ya yaptıkları hakaretlerini hoş karşılamak mümkün değildir. Hele de bu başbakanımız, Ermeni komitacılar tarafından şehit edilmişse, ona hakaret etmek;

-Ermeni katile yataklık yapmak demektir! Dahası;

-Ermeni katilin silahına mermi sürmek demektir! Yani;

-Katliama ortak olmak demektir!..

Yakasında hem MHP hem AKP rozeti taşıyan, ama fikren evrilip, mazisine ve eski değerlerine savaş açmış bu Trol, tarihi, Fesli meczuplardan değil de belgelerden ve o devrin tüm şahsiyetlerinin hatıralarından okumuş olsaydı ve birazda milli ruh ile vicdan sahibi olsaydı, şehit Başbakan Talat Paşa’nın;

-Tıpkı, Mustafa Kemal gibi Batı Trakya yörüklerinden bir Türkoğlu olduğunu,

-Ata, dede topraklarının düşman elinde kaldıktan sonra Edirne’ye gelip yerleştiklerini,

-Bilahare balkan bozgunu esnasında bir ara Edirne’nin de düşman işgaline uğramasıyla, vatan kaybetmenin, fikri yapısında nasıl bir vatan kaygısı ve milliyetçilik duygusu yarattığını görebilirdi.

Talât Paşa;

-Bakanlık ve Başbakanlık görevleri esnasında aldığı harcırahların fazlasını iade edecek kadar dürüst,

-Yurt dışında vatan hasreti çekerken, şayet günün birinde tekrar döndüğünde, vatan toprağını öpmekle doymayacağını, avuç avuç yiyeceğini söyleyecek kadar da vatanseverdir!

-Tarihe mal olmuş, vatan, millet sevdalısı, ahlâk ve fazilet abidesi şahsiyetlere böyle, Yahudi, mason iftiraları ile küçültmek mümkün değildir. O,

-1 Kasım 1918 günü, gece yarısı yurt dışına   giderken, Teşkilatı Mahsusa’ ya, “Enver dönemi bitti, bundan böyle, M. Kemal’in emrindesiniz” diye talimat vermiştir. Şehit düştüğü, 15 mart 1921 gününe kadar da, “Sarı paşa” diye hitap ettiği, Mustafa Kemalin başarısı için uğraşmıştır…

Bu sözde İslamcı geçinen güruh, şunu hiç akıl edip düşünmezler ki,

-Bu devlet bir ulus devlet olmuş ise,

-Egemenlik Türk milletinin ise,

-Bu memlekettin %99’u Müslüman ise,

Bunun müsebbibi, Mustafa Kemal ve Talât paşalardır.

-Talât paşa, tehcir ile, 1,5 milyon Hristiyan Ermeni’yi, yurt dışına sürmüş (ki, bu hizmetinden dolayı katledilmiştir)

-M. Kemal ise, mübadele ile, 500 bin Hristiyan Rum’u yurt dışına göndermiş, bir o kadar Müslümanı yurda getirmiştir.

-Şayet, Talât Paşa, 1,5 milyon Ermeni’yi yurt dışına sürmeseydi, acaba kurtuluş savaşını kazanabilir miydik?

Tehcir ve mübadele olmasaydı,

-Şu anki Türkiye nüfusunun, %98′ i Müslüman olabilir miydi? Akıl ve muhakeme mekanizmaları eksik siyasal İslamcılar, bu durumları dikkate alarak, bu iki devlet adamımıza neden şükran duymazlar?.

-Büyük Türk Milliyetçisi, Ziya Gökalp onun için;

“Türk neferi gibi temiz yürekli,

Tasallufsuz, tefahürsüz bir alp’ sin!

Türk tarihi gibi, namus heykeli,

Hiçbir zaman sarsılmayan bir kalp’ sin!

Sen, candan birleştiren bir ruhsun!

Vicdanı sende görür, cemiyet.

Necat teknesidir, Sen Nuh’sun!

Sen olmazsan öksüz kalır Millet!” diyerek yüceltmiştir.

-Büyük Atatürk, ise, hem “İttihat Terakki” hem de onun başkanı, Talât Paşayla ilgili olarak;

“İttihat Terakki, namuskârane doğmuş, namus ve fedakarlığı sayesinde muvaffak olmuş ve bütün siyasi hayatını namuskârane yaşamıştır. Talât Paşa, İnkılabın büyük teşkilatçısıdır. Vatan, büyük bir evladını, İnkılap büyük bir teşkilatçısını kaybetti” demiştir.

İsmet Paşadan, Celal Bayar’a, Fevzi Çakmak’tan, Kazım Karabekir’e kadar, tüm   devlet adamlarımız hatıralarında, Talât Paşa’dan sitayişle bahsederler.

Ancak bu siyasal ümmetçi kesim, kuyruk acılarından dolayı İttihat ve Terakkiye husumet duyuyorlar. Bu konuda haklılar. Çünkü;

-Cumhuriyeti kuran kadrolar, İttihat ve Terakki ekolünden geliyorlar. Türkçü ve Kuvayi milliyetçilerdir. Aynı zamanda, çağdaş ve laiktirler.

-Kendileri de geçmişteki Osmanlı’yı gerileten, aklı ve bilimi ret eden, matbaanın yurda gelmesine ayak direyen,

– 3.Ncü Selimden beri yapılmak istenen her iyi icraata “istemezüük” diye karşı çıkan,

-Ve nihayetinde, birinci dünya harbinden sonra Anadol’unun işgalinde, padişah Vahidettin ve Damat Ferit yanında yer alıp, Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan, İngiliz işbirlikçisi, Hürriyet ve İtilaf partisinin devamıdırlar!..

-Kısacası, bu husumetin kökeni, çok eskilerden beri kan davası şeklinde devam etmektedir.

Bu güruhun, mücadeleyi edep dışına çekip, günümüz siyasi zemininden, daha eskilere taşımalarının altında bu niyet yatmaktadır.

Biz, Türk milliyetçileri, başta, büyük Atatürk, İsmet Paşa, olmak üzere, TC’ nin tüm kurucu liderleri ile,

-İttihat-Terakki ve onun kurucu liderleri, Talât, Enver ve Cemal paşalar olmak üzere, bu güruhun hedef alıp yıpratmaya çalıştığı tüm değerlerimizi sahiplenip korumak zorundayız.

Bu bizim ar ve namus borcumuzdur!..

Sevgi ve saygılarımla…

Alıntı: Mehmet Özcan

Posted in Hikayeler | ŞEHİT BAŞBAKAN TALÂT PAŞA için yorumlar kapalı
Nis 09

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

9 Nisan:

193 – Septimius SeverusRoma imparatoru oldu.

1241 – Moğol İmparatorluğu ile müttefik Polonya ordusu arasında Legnica Muharebesi gerçekleşti.

1945 – Königsberg Kuşatması sona erdi.

1967 – Boeing 737, ilk uçuşunu gerçekleştirdi.

1991 – GürcistanSovyetler Birliği‘nden bağımsızlığını ilan etti.

Zeno (Ö. 491)

Charles Baudelaire (D. 1821)

II. Isabel (Ö. 1904)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Nis 09

MEDENİYETİN TEMELİ ADALETTİR

MEDENİYETİN TEMELİ ADALETTİR.

Aydın Üniversitesi 2017 yılında Altay Toplumları Sempozyumu düzenlemişti. Sempozyum fikrini, Hacettepe Üniversitesi’nde Türk hükümetinin bursuyla okuyan Güney Koreli Türkolog Prof. Dr. Han-Woo Choi, yıllar önce ortaya atmıştı.

Bu Türkolog’un tespitlerine göre adalet, Türklerin, Japonların, Korelilerin de içinde olduğu Altay toplumlarının kurduğu bütün medeniyetlerin temelidir.

Sempozyumda “Altay Türklerinde Halk Hikmeti” başlıklı bir bildiriyle katılan Prof. Dr. Sema Önal ise, Çek bilgini Hrozny‘den şu alıntıyı yapmıştı:

“İnsanlık Kültürü, Tibet, Altay, Hazar üçgeninden çıkarak dünyaya dağılmıştır. Altaylardan kopan Sümerliler de Çin’i, Etileri, Girit’i, Mısır ve Hind’i aydınlatan medeniyet farını Mezopotamya’da yakmıştır. Sümerli dili de Türkçedir, onunla akrabadır.”

Sema Önal, daha sonra şöyle demişti:

“Kaldeliler ve özellikle Sümerlilere göre, gökleri idare eden kanunlar hem toplumda hem de insanın ruhu ve bedeninde yansır. Her yerde kozmik adalet hüküm sürmektedir. Bu adalet, evrendeki bütün parçaları uyum içinde bir arada tutar. Toplumdaki adalet de toplumu bir arada tutan şeydir. Bedendeki adalet, sağlık; ruhtaki adalet, erdemdir. Adalet her şeyin özüdür, hatta öteki dünyanın da özüdür.”

***

Diğer taraftan Tayyip Erdoğan da 2021-2022 Adli Yıl Açılış Töreni konuşmasında “Devletin dini adalettir.” sözünü hatırlatarak “Eğer bir devlette adalet yoksa onun hangi sistemle yönetildiğinin, kim tarafından idare edildiğinin, vatandaşlarının hangi inanca veya milliyete sahip olduğunun bir önemi kalmaz, orada sadece zulüm hüküm sürer. Evet, adalet devletin varlığının sebebidir. (…) Bu nedenle haktan, hukuktan asla vazgeçmeyeceğiz. Amaca giden her yolu mubah gören anlayışı reddediyoruz. Doğru ve düzgün amaçlarımıza, doğru ve düzgün araçlarla ulaşmaya devam edeceğiz. Adaleti sadece adliye binalarına, duruşma salonlarına tahsisli bir kavram olarak görmeyeceğiz.” demişti.

Alıntı

Posted in Gündem | MEDENİYETİN TEMELİ ADALETTİR için yorumlar kapalı
Nis 08

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

8 Nisan:

217 – Roma imparatoru Caracalla, bir komplo sonucu öldürüldü.

1784 – Messier 91William Herschel tarafından keşfedildi.

1904 – İngiltere-Fransa Dostluk Antlaşması imzalandı.

1911 – Hollandalı fizikçi Heike Kamerlingh Onnessüperiletkenliği keşfetti.

2014 – Windows XP için genişletilmiş destek sona erdi.

Timur (D. 1336)

Gaetano Donizetti (Ö. 1848)

Pablo Picasso (Ö. 1972)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Nis 08

“PİPOM KAYBOLDU”

“PİPOM KAYBOLDU”

Bir gün Stalin, Urallardan gelen bir maden işçisi heyetini ağırlar. İşçiler gittikten sonra piposunu arar, bulamaz. KGB’nin başı Lavrentiy Beria’yı arar, “Lavrentiy Pavlovich, şu işçiler gittikten sonra pipom kayboldu.” der. Beria, “Baş üstüne Yosif Vissarionovich [Stalin’in asıl ismi], derhâl gerekli önlemleri alıyorum!” On dakika sonra Stalin önündeki çekmecelerden birini çeker ve pipo orada durmaktadır. Pipoyu yakar, bir nefes çeker. Dumanı üfleyip halka yapar ve Beria’yı tekrar arar. “Lavrentiy Pavlovich, pipo bulundu.” Beria cevap verir, “Çok yazık. Hâlbuki hepsi itiraf etti.”

Posted in Fıkralar | “PİPOM KAYBOLDU” için yorumlar kapalı
Nis 07

YENİ ANAYASA MANEVRASI

YENİ ANAYASA MANEVRASI!

Demokrasiyi askıya alanlar, yine “Yeni Anayasa” ve “Sivil Anayasa” laflarını gündeme getirdi. Direnen gençlere ise suçlu muamelesi yapıyorlar!

Prof. Dr. Feyzullah Eroğlu, 18 Haziran 2024 tarihli yazısında soruyor:

“Türk dememek için kıvranan bir sürü kişi ve topluluğun varlığı, sözde ‘sivil’ bir anayasa değişikliği isteyenlerin derdini çok açık bir biçimde ortaya koyuyor. Hatta, siyasal iktidar ve muhalefet siyasetçilerinin çoğu, doğrudan ‘Türk Milleti’ dememek için ‘aziz millet’ veya ‘milletimiz’ söylemini kullanmasıyla birlikte, ‘Türkiyelilik’ kimliğini önererek Türk Milleti’ne yeni bir kimlik biçmeye de kalkıştı. Örgütlü ve güdümlü bir psikolojik savaş biçiminde, kadim Türk Milleti’ne yeni bir kimlik biçilmeye çalışılıyor.

Türkler, kim olduklarını sizden mi öğrenecek?”

***

Eroğlu, devam ediyor:

“Anayasaya göre, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka ve devlete bağlı olan vatandaşlara hukuki anlamda Türk denilmektedir. Birileri, Türk olmayı istemeyebilir ve Türküm demekten mutlu da olmayabilir. Ancak, birileri, böyle hissediyor diye, niçin Türk olmaktan mutlu olanlar, açıkça iğrenç bir psikolojik tahakküm altına alınıyor ki?

Kendilerine Türk denilmesine karşı çıkanlar, neden Türk Milleti’ne ad koymaya yelteniyor ki? Ne hakla, Türklere yeni bir kimlik öğretmeye kalkışıyorlar? Özellikle siyasal İslamcılar, ‘Allah’a din öğretmeye’ (Hucurat Suresi, 16) yeltendikleri gibi, şimdi de Türklere başka bir kimlik mi öğretecekler?

Türklük konusunda takıntılı olan siyasal İslamcılar, ayrılıkçı siyaseti, görünüşte karşıymış gibi bir algı yaratarak, bir tür siyasal manivela gibi kullanıyor.

Kapitalizmin tetikçiliğini yapan liberal solcular, bu sürecin küresel bir sosu oluyor.

Ülkenin sığınmacı ve kaçak nüfusla işgaline sessiz kalan güdümlü milliyetçiler de onlara katılarak Türk Milleti’ni oyalamayı sürdürüyor.

Böylece, Türk kimliği karşıtlığı konusunda hep beraber yol yürümeye devam ediyorlar.”

Tabii son zamanlarda yıkım işini, güdümlü milliyetçilere verdiler…

***

Peki ne yapmalı? Fazla söze gerek yok. Türk Milleti’nin her ferdi, kendisine Anayasa’nın başlangıç ilkeleriyle verilen görevi yerine getirsin yeter. İşte o görev:

“Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda;

Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;

Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;

Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;

Fikir, inanç ve kararıyla anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere;

Türk Milleti tarafından, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”

***

Kısacası, siyasiler ne derse desin; Türk egemenliğine ve Türk cumhuriyetine sahip çıkmak, Anayasal bir görevdir. O görev, Atatürk tarafından da sonsuza kadar Türk gençliğine verilmiştir.

Alıntı

Posted in Gündem | YENİ ANAYASA MANEVRASI için yorumlar kapalı
Nis 07

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

7 Nisan:

1789 – I. Abdülhamid‘in ölümü üzerine III. Selim tahta çıktı.

1947 – Suriye‘de Baas Partisi kuruldu.

1948 – Dünya Sağlık Örgütü (WHO: World Health Organization), Birleşmiş Milletler‘e bağlı olarak kuruldu.

2001 – Robotik uzay aracı 2001 Mars Odyssey, uzaya fırlatıldı.

2017 – İsveç‘te Stockholm saldırısı gerçekleşti.

Bâkî (Ö. 1600)

Sakıp Sabancı (D. 1933)

Russell Crowe (D. 1964)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Nis 06

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

6 Nisan:

MÖ 46 – Jül SezarThapsus Muharebesi‘ni kazandı.

1453 – II. Mehmedİstanbul’u kuşattı.

1793 – Fransız Devrimi sırasında Kamu Güvenliği Komitesi kuruldu.

1896 – İlk modern Olimpiyat OyunlarıAtina‘da başladı.

1992 – Bosna-Hersek‘te Bosna Savaşı başladı.

James Watson (D. 1928)

Isaac Asimov (Ö. 1992)

Sevda Aydan (Ö. 2018)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Nis 06

BARIN DİRENİŞİ

BARIN DİRENİŞİ

Abdülhalik Kara. 35. yıldönümünde Doğu Türkistan’daki Barın Katliamı’nı anlatıyor.

5 Nisan 1990 tarihinde, Çin’in baskı politikalarına karşı Doğu Türkistan’ın Aktu nahiyesine bağlı Barın kasabasında başlayan halk hareketi, kısa sürede Çin’in silahlı müdahalesine tepki olarak bir millî direnişe dönüştü. Çin ordusunun gerçekleştirdiği katliamla bastırılan bu hareket, Uygur halkının tarihinde derin izler bıraktı.

Tam 35 yıl önce, Çin Komünist rejiminin Doğu Türkistan’daki siyasi baskılarına, ırk ayrımcılığına, etnik ve dinî imha politikalarına karşı, Zeynidin Yusuf önderliğindeki Uygur halkı Barın kasabasında ayağa kalktı. Başlangıçta barışçıl bir şekilde dile getirilen talepler, Çin’in sert ve silahlı müdahalesiyle bir inkılaba dönüştü. Bu inkılap, tarihe Barın Direnişi veya Çin ordusunun gerçekleştirdiği katliam nedeniyle Barın Katliamı adıyla geçti.

Aile planlaması politikası ve Çinli göçü

1980’li yıllar, Çin Komünist Partisi, Çin’in Doğu Türkistan’daki hâkimiyetini daha da pekiştirmek için uyguladığı demografik ve kültürel dönüşüm politikalarının en acımasız biçimde devreye sokulduğu dönemdi. “Aile planlaması” adı altında yürütülen Uygurlara karşı nüfus azaltma programı, kadınları zorla kürtaj, kısırlaştırma ve doğum kontrolü uygulamaları şeklinde vücut buldu. Binlerce bebek, doğmadan öldürüldü. Kadın bedenleri, devletin kontrol mekanizmasına dönüştürüldü.

Eş zamanlı olarak, bölgeye yönelik Han Çinli göçleri desteklendi. “Aile planlaması” siyasetinden onlara ayrıcalık tanındı. Uygur halkının tarım arazileri ve su kaynakları Çinli göçmenlerin kontrolüne geçti. “Şincan Üretim ve İnşaat Kolordusu”nun (Bingtuan) genişletilmesi ve buna paralel yürütülen kolonizasyon politikaları, yerel nüfusu marjinalleştirmeyi amaçlıyordu. Uygurlar, ekonomik, demografik ve kültürel açıdan çok yönlü bir kıskaca alındı.

Halkın hak arayış girişimi

Bu baskı ortamında, 5 Nisan 1990 sabahı, Barın halkı Zeynidin Yusuf adlı eğitimli, bilinçli ve kararlı bir genç önderliğinde harekete geçti. Başlangıçta amaç, zorla uygulanan doğum kontrol politikalarına ve yerel halkı hiçe sayan yönetime karşı barışçıl yollarla ses yükseltmekti.

Barın Belediyesi önünde toplanan yüzlerce kişi, taleplerini içeren bir mektubu yetkililere sundu. Ancak bu adım, devletin gözünde bir tehdit olarak algılandı.

Silahlı müdahale ve millî direniş

Çin makamları, halkın hak arayışını bastırmak için önceden hazırlık yapmıştı. Belediye binası çevresine 200’den fazla silahlı polis ve asker konuşlandırılmıştı. Talepleri dikkate almak yerine şiddete başvuran Çinli yetkililer, barışçıl bir halkın hak arayışını bastırmak için yine silahı tercih etti.

Bu durum, barışçıl biçimde toplanan halk arasında gerilimi tırmandırdı; direniş kararlılığı hızla kasabanın geneline yayıldı. Zeynidin Yusuf’un öncülüğündeki Uygurlar, bıçak, balta ve soba gibi basit araçlarla kısa sürede silahlanarak belediyeyi kuşattı. Çatışmalar sırasında ele geçirilen silahlarla bir direniş gücüne dönüşen grup, Çin yönetiminin baskısına karşı kasaba genelinde kapsamlı bir halk ayaklanması başlattı.

Tüm kasaba abluka altına alındı

Barın’daki direniş, zulüm altında ezilen Uygurlar için bir umut ışığı olmuştu ve diğer bölgelere de yayılma potansiyeli çok yüksekti. Bunun önüne geçmek isteyen Çin yönetimi, bölgeye çok sayıda silahlı asker, tank, helikopter ve savaş uçakları göndererek kasabayı kuşatma altına aldı. Zeynidin Yusuf liderliğindeki yüzlerce kişilik direnişçi grup, kendilerinden kat kat üstün güçteki Çin ordusuna karşı üç gün boyunca direndi. Bu çatışmalarda Zeynidin Yusuf, İshak Hoşur, Muhammet Turdi, Muhammet Tursun ve toplamda onlarca kişi şehit oldu; yüzlerce kişi ise tutuklandı.

Kasaba genelinde katliam

En derin acılar, direnişin bastırılmasından sonra yaşandı. Çin ordusu, kasaba genelinde bir “temizleme” harekâtı başlattı. Yaşlı, kadın, çocuk demeden masum sivillere yönelik korkunç bir katliam gerçekleşti. Bu süreçte savunmasız kadın ve çocukların dahi kurşuna dizildiği iddia ediliyor. Temmuz 1990’da Uygur Özerk Bölgesi yönetimi, “etnik ayrılıkçılık ve benzeri suçlar” gerekçesiyle bölgede binlerce kişinin tutuklandığını açıkladı.

Zeynidin Yusuf’un öncülüğündeki vatansever gençler, Çin Komünist rejiminin baskılarına, ayrımcı uygulamalarına ve yok etme politikalarına karşı onurlu bir direniş ortaya koydu. Fiziksel olarak bastırılsa da bu direniş, Uygur halkının sömürgeciliğe ve zulme karşı yürüttüğü tarihî mücadelenin kıvılcımını yaktı. Çin’in uyguladığı misillemeler ve gerçekleştirdiği katliamlar, bu ruhu yok edemedi ve aksine, her katliamla daha da güçlenerek Uygur halkının özgürlük arayış kararlılığını arttırdı.

Alıntı: MDM  Abdulhalik Kara

Posted in Yazılarım | BARIN DİRENİŞİ için yorumlar kapalı