Eki 15

TARİHTE BUGÜN

15 Ekim:

1582 – Avrupa‘da Gregoryen takvimi kabul edildi.

1917 – Hollandalı dansçı Mata Hari, casusluk nedeniyle askeri mahkemece yargılandıktan sonra kurşuna dizildi.

1970 – Enver SedatMısır devlet başkanı oldu.

1990 – Sovyetler Birliği başkanı Mihail GorbaçovNobel Barış Ödülü‘nü aldı.

2003 – İlham Aliyev, babası Haydar Aliyev‘in yerine geçerek Azerbaycan devlet başkanı oldu.

Evangelista Torricelli (d. 1608)

Friedrich Nietzsche (d. 1844)

Hermann Göring (ö. 1946)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eki 15

Yöneticilerin statü sembolü düşkünlüğü

Halkın yarattığı katma değer ve gelirler üzerinden, hak edilmemiş lüks ve israf harcamaları halka karşı bir tür gösteriş aracı olarak kullanılıyor. 

Her yönetim sistemi, görev yapan insanlar için işlerini etkili ve verimli bir biçimde yapmalarını sağlayacak yetki ve sorumluluk ile çalışma ortamı ve birtakım araçlar vermek zorundadır. Ayrıca, üst düzey yöneticilik konumuna, o göreve özgü birtakım ek imkân ve araçlar sağlanır.

İşlerin görülmesiyle doğrudan ilgili olmayan ama yöneticilik konumunun önceliğini ve önem sırasını göstermeye yarayan yöneticiliğe özgü ek imkânlara statü sembolleri adı verilir. Statü sembolleri, yöneticilik konumuna seçilmiş veya atanmış olanların o statüde görev yaptığı süre içinde geçici olarak yararlanacağı imkânlardır. Söz gelimi, lüks lojmanlar, iyi döşenmiş geniş odalar, görkemli koltuk ve masalar, gereğinden fazla sekreterler, ulaşım sağlama işlevini aşan pahalı uçaklar ve otomobiller v.b.

Bir önemlilik göstergesi olarak statü sembolleri

Statü sembolleri, belirli bir mevki ve makamı işgal eden yöneticinin kendi şahsından bağımsız ve o göreve ilişkin bir imtiyazdır. Asıl işlevi, yöneticinin görevini daha etkili ve verimli yapabilmesi ve karar alma sürecinin hızla gerçekleşmesinin sağlanmasıdır. Statü sembolleri, görevlerin asli zorunluluğu olmayıp, yalnızca ikincil türden öğelerdir. Başka bir yönüyle yönetim maliyetini gereksiz yere artıran lüks harcamalardır.

İnsan kaynağının vasıflı olduğu kurum ve kuruluşlar ile liyakat sistemini içselleştirmiş olan yönetim sisteminde, statü sembolleri gerçekten sembolik bir anlam ifade eder. Buna karşılık, yöneticilerin liyakat düzeyinin düşük, otoriterliğin baskın ve hiyerarşik yapılanmanın baskın olduğu bir yönetim sisteminde statü sembolleri, çoğunlukla bir üstünlük ve gösteriş aracı olarak kullanılıyor. Bu arada, yöneticilerin gerçek toplumsal sorunlar hakkındaki duyarsızlığı azalırken, yönetilenler üzerinde otoritenin şiddeti de giderek artmış oluyor.

Yönetim süreçlerinde akıl ve bilime dayalı liyakat sistemini kuramayan gelenekçi yönetim anlayışında, statü sembollerinin çoğunlukla aşırı bir biçimde abartılıyor. Başarısız yöneticiler için statü sembolleri, söz gelimi çok lüks ve pahalı makam otomobilleriyle görünmek, temelsiz bir ‘güçlülük’ ve ‘gösteriş’ görüntüsü veriyor.

Türk yönetim düşüncesi ve statü sembolleri

Türk yönetim düşüncesinin uzak geçmişinde, Arap ve Bizans yönetim kültürlerinin etkisi başlayıncaya kadar aslında toplumun kaynaklarıyla bir ‘yönetici saltanatı’ sürme alışkanlığı yoktur. Söz gelimi, Osmanlı Türk Devleti’nin en görkemli ve gücünün zirvesinde olduğu zamanda yönetim merkezi Topkapı Sarayı iken, gerileme ve yıkılma dönemlerinde o zamanın şartlarına göre son derece lüks ve masraflı saraylar olmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk’ün fiilen yönetim sisteminin başında bulunduğu yıllarda, Türk yönetim anlayışına daha önceden sokulan ‘yönetici odaklı’ ve gösteriş amaçlı tüketim harcamaları sonlandırılmaya çalışılmıştır. Türk yönetim düşüncesine getirilen en önemli devrim olarak Cumhuriyet rejiminin asıl amacı ise Türk Milleti’nin iradesini temsil etmek ve gönencini sağlamaktı. Türk yönetim devrimi ile Türk Milleti’ni önceleyen bir yönetim anlayışına geçilmesi amaçlanmıştır. Bu yönetim tavrı ile aslında eski Türklerin yönetim düşüncesi, zamanın ruhuna uygun olarak yeniden güncellenmiştir.

Atatürk, Cumhuriyet rejimiyle Türklerin Ortadoğu’ya gelişleri sonrasındaki yönetim uygulamalarıyla Türk yönetim düşüncesine musallat edilen monarşik ve patrimonyal yönetim kültürünün kalıntılarını arındırmak istemiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün yönetim düşüncesiyle ilgili devrimi, daha sonraki solcu-sağcı popülist siyasetçilerin güdümünde -öteki Türk Devrimleri gibi- tavsatılmıştır.

Popülist yönetim uygulamaları, Türk Milleti’ni öncelemekten çok, yöneticileri yücelten ve onların rahat yaşamasını önceleyen bir seçkinciliğe sapmıştır. Yönetim sisteminin imkân ve enerjisinin, en fazla yönetici sınıfın kendi yararına çalıştığı ama Türk Milleti’nin sorunlarını çözmede yetersiz kaldığı bir yapı ortaya çıkmıştır.

Statü sembolü düşkünlüğü feodal özlemleri çağrıştırıyor

Rekabetçi piyasa şartlarında etkinliğini sürdüren ve öz güveni yüksek liyakatli insan kaynağı tarafından yönetilen kurumlar, üretkenlik ve verimliliğe katkısı olmayan hiçbir harcamaya izin vermezler. Bu çerçevede, doğrudan katma değer yaratılmasına imkân vermeyen abartılı ve lüks statü sembollerine pek gereksinim duyulmaz. Buna karşılık, akılcı ve bilimsel yöntemlerle desteklenmeyen, geçmişin padişahlık rejiminin ‘patrimonyal yönetim’ alışkanlıklarından kurtulamayan yönetim sistemlerinde, çoğu yöneticinin bulunduğu makamın ‘sahibiymiş’ gibi davrandığı görülmektedir. Yöneticiler, işgal ettikleri konumlara belirli sürelerle seçilmiş veya atanmış olsalar bile bu konumun sağladığı imkânları sanki kendilerinin malıymış gibi kullanma eğilimi gösteriyor.

Statü sembolü düşkünlüğünün psikolojik temeli

İnsanların algıladığı her gereksinim veya eksikliğin, istenildiği anda giderilmesi, toplumsal hayatın gerçeklik ilkesine uymuyor. Bu yüzden, insanlar bir şekilde algıladıkları gereksinimlerin giderilmesi konusunda, bazen hiçbir zaman doyum sağlayamaz. Bazen de bunların doyumu, gelecek zaman içinde gecikerek gerçekleşir. Psikanaliz yaklaşımına göre, yaşanmış her yoksunluk insanların bilinçaltında birtakım izler bırakır. İnsanların yaşadığı bu yöndeki eksiklikle ilgili duygular bilinçaltına itilir. Bilinçaltına itilmiş yoksunluk duygularının, daha sonraki hayat olaylarıyla birlikte karşılanma fırsatı doğduğu zaman müthiş bir iştah ortaya çıkıyor. Geçmişin bir kısım yoksunluk ve hayal imgelerinin gecikerek doyumunun sağlanması arzusu, özellikle konum ve gelirlerinde ani artışlar olmasına rağmen, bununla at başı giden kültürel bir gelişme gösteremeyen kişilerde daha şiddetli görülüyor.

Doyum arayışının ve özdeşleşme eğiliminin çok güçlü hissedildiği çocukluk ve gençlik yıllarında çok kısıtlı bir yaşam sürmek durumunda kalan kişilerin bilinçaltında şiddetli bir gösteriş tüketimi arzusu bulunuyor. Bu doyum arzusunu karşılayacak gelir ve toplumsal statüye ulaşma sonrasında ‘tüketim’ üzerinden çok ciddi bir gösterişçilik ve teşhircilik sergilendiği gözleniyor.

Popülist yönetimler statü sembollerinin yüceltiyor

Thorstein Veblen, 1899’da yayınladığı ‘Aylak Sınıfın Teorisi’ adlı eserinde, çalışmadan ve üretmeden rahat bir hayat süren ‘aristokrat’ sınıfı kastederek onların ‘gösteriş amaçlı tüketime’ yöneldiklerini anlatır. Veblen, bu çalışmasında zenginlerin toplumsal statülerini kazanmak için gereksiz harcamalar yapma davranışlarını ve gösteriş amaçlı tüketim alışkanlıklarını analiz eder (Açıkalın- Erdoğan; 2004;1-18).

Popülist demokrasilerde ve yönetimlerde, çok yetkili ve etkili yöneticilik konumları, çoğunlukla liyakat ve hakkaniyet ölçülerine bakılmaksızın işgal ediliyor. Gereken liyakat ve vasıflar kendisinde olmadığı halde bu tür yöneticilik statüsünü arzu edenler, bizzat görevini iyi yapmış olmakla ilgili bir doyuma değil, daha çok konumun kendisine sunduğu lüks imkânlara özlem duyuyor. Bu kişilerin, bulundukları yöneticilik konumunda ciddi bir başarıları olmasa bile statü sembolleri üzerinden gösteriş amaçlı çok büyük harcamalar yaptıkları görülüyor.

Yöneticilik mesleği yeni bir sınıfa mı evriliyor?

Yeryüzünde, akıl ve bilimin ışığında gerçek bir demokratik yönetim ve vatandaşlık bilincinin gelişmediği toplumlarda, yönetici sınıf ile halk arasındaki zıtlaşmalar giderek artıyor. Bu arada, siyasal dincilik ve tutucu milliyetçilik ile lümpen solculuk anlayışlarının egemen olduğu yönetim sistemlerinde statü simgeleri düşkünlüğü çok daha çarpıcı bir şekilde görülüyor. Yönetim süreçlerinin başında bulunan yetersiz yöneticiler, toplumun karşısına çoğunlukla devasa binalar, gösterişli makam odaları ve çok lüks makam araçlarıyla çıkıyor. Böylece, yöneticilerin lüks ve şatafatlı yaşantısı ile aşırı yoksullaşmış ve mülksüzleşmiş halkın çaresizlik hâlleri arasına süslü bir görünmezlik duvarı çekiliyor.

Toplumsal eşitsizliğin ve adaletsizliğin arttığı ölçüde, kapitalistler ile kamu yöneticilerinin aşırı lüks tutkusu da şiddetleniyor. Toplumun refah düzeyini artırma ve sorunlarına bilimsel çözümler getirme yetenek ve becerisinden yoksun olan -özel ve kamu yöneticiliği- var gücüyle toplumsal kaynaklara çöküyor. Böylece, vahşi bir kapitalist anlayış ve yağmacı siyasal süreçler yoluyla halkın yarattığı millî gelirlere abanıp bu statü sembolleri/gösteriş tüketimi üzerinden halka karşı caka satılıyor. Yani halkın yarattığı katma değer ve gelirler üzerinden, hak edilmemiş lüks ve israf harcamaları halka karşı bir tür gösteriş aracı olarak kullanılıyor.

Sonuç olarak, seçildiği veya atandığı yöneticilik konumunda, bulunduğu yerin hakkını liyakatle temsil eden ve kalıcı katma değer yaratan yöneticiler, her daim saygı ve takdirle anılacaktır. Kaynakları heba eden, halkı yoksullaştırıp mülksüzleştiren yalnızca kendi kişisel imkanlarını çoğaltanlardan, bir gün mutlaka halk ve Hak bunun hesabını sorar!

Sezgin Açıkalın; Levent Erdoğan (2004): Veblen’ci Gösteriş Amaçlı Tüketim, Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 4(7), 1-18.

Yazar: Feyzullah Eroğlu

Posted in Gündem | Yöneticilerin statü sembolü düşkünlüğü için yorumlar kapalı
Eki 14

TARİHTE BUGÜN

14 Ekim:

1960 – Yassıada Yargılamaları başladı.

1964 – Leonid BrejnevNikita Kruşçev‘in yerine Sovyetler Birliği Komünist Partisi genel sekreteri oldu.

1964 – Martin Luther King, şiddetsizlik yoluyla ırksal eşitsizlikle mücadele ettiği için Nobel Barış Ödülü‘nü aldı.

1969 – Olof Palmeİsveç başbakanı oldu.

1981 – Hüsnü MübarekEnver Sedat‘ın suikast sonucu öldürülmesinden bir hafta sonra Mısır cumhurbaşkanı oldu.

Nizâmülmülk (ö. 1092)

Mobutu Sese Seko (d. 1930)

Marcel Aymé (ö. 1967)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eki 14

EĞİTİMİN ACINASI HİKÂYESİNE ÖRNEK

EĞİTİMİN ACINASI HİKÂYESİNE ÖRNEK

Tarih öğretmeni çocuğa sormuş: “Oğlum, Kartaca savaşını kim yaptı?”
Çocuk: “Valla-Billâ ben yapmadım hocam…” deyince tarih hocası sinirlenmiş, sınıfın kapısını çarparak çıkmış… Matematik hocasıyla burun buruna gelmiş…

Matematik hocası: “Hayrola hocam? Bu ne sinir?”…
“Sorma…” demiş tarih hocası.
“Çocuğa Kartaca savaşını kim yaptı dedim?”… “Valla-Billâ ben yapmadım hocam…” dedi…”
Nasıl sinirlenmeyeyim?”

Matematik hocası: “Bunlar böyledir hocam…Hem yaparlar hem de inkâr ederler…” deyince, tarih hocası sinirden düşer, bayılır…

Müdürün odasında kolonyayla kendine getirilince müdür sorar: “Hayrola hocam? Ne oldu ki fenalaştınız?” “Sormayın müdürüm” der tarihçi…
“Derste çocuğa “Kartaca savaşını kimler yaptı?” dedim. “Valla-Billâ ben yapmadım demez mi?” Sinirle sınıftan çıkarken matematik hocamız sordu…Durumu anlatınca: “Bunlar böyledir, hem yaparlar, bir de yapmadım derler…” deyince bayılmışım….

“Hocam, şu üzüldüğün şeye bak…” der müdür… “İki satır yazı yazarım Milli Eğitim Bakanlığına, kimin yaptığını hemen ortaya çıkartırım…”

Tarih hocası hastanelik olur…15 gün hastanede yatıp tedavi görerek, bir ay raporlu olarak taburcu edilir…

Evinde dinlenirken postacı sarı bir zarf getirir… Tarih hocası merakla açar zarfı… Milli Eğitim Bakanlığından gelmiştir resmi yazı… “Bu yıl, gerekli tahsisat olmadığından, Kartaca savaşları yapılamayacaktır…
Bilgilerinize…” Yazmaktadır…

“İşte ülkeyi yönetenlerin ve ülkenin hali tam da budur!..”

“Birçok muallimi cahil, Devleti zahir, Hırsızı mahir, Milleti çaresiz ve aciz…”

Posted in Hikayeler | EĞİTİMİN ACINASI HİKÂYESİNE ÖRNEK için yorumlar kapalı
Eki 13

TARİHTE BUGÜN

13 Ekim:

54 – NeronRoma tahtına oturdu.

1773 – Fransız astronom Charles MessierGirdap gökadası‘nı keşfetti.

1911 – Trablusgarp SavaşıİtalyanlarDerne‘yi işgal etti.

1921 – Kars Antlaşması imzalandı ve Doğu Cephesi‘nde Türk Kurtuluş Savaşı sona erdi.

1990 – 1975’ten beri devam etmekte olan Lübnan İç Savaşı sona erdi.

Arthur de Gobineau (ö. 1882)

Margaret Thatcher (d. 1925)

Turgut Özal (d. 1927)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eki 13

AZERBAYCAN İSTİKLAL MARŞI ŞAİRİ AHMET CEVAT

Azerbaycan’ın İstiklal şairi Ahmet Cevat, Gence’de doğmuştur. Küçük yaşta yetim kalmış; ağabeylerince okutulmuştur. 1912’de öğretmenlik yapmaya başlamıştır. 1912-1913 yıllarında, yirmili yaşlarda olan Ahmet Cevat, 1912 Balkan Savaşında ve Trakya Cephesinde bizzat Türk ordusuna katılmıştır. 1915’te Ermeni katliamına maruz kalmış, Kars-Erzurum yöresine yardım amacıyla düzenlenen “Kardaş Kömeği” adıyla bilinen faaliyetlere katılmıştır. I. Dünya Savaşı yıllarında, işgal edilerek Batum’a bağlanan Artvin’de, Rize’de, Trabzon’da ve Erzurum’da bulunmuştur. 1920-1922 yıllarında Guba Halk Maarif müdürü olarak görev yapmıştır. 1930-1933 yıllarında Gence’de Azerbaycan Tarım Enstitüsünde Azerbaycan ve Rus dilleri kürsüsünde öğretmen, doçent ve kürsü başkanı olarak görev yapmıştır. 1934’te Azerbaycan Devlet Neşriyatının tercüme bölümünde editörlük; 1935-1936 yıllarında Azerbaycan stüdyosunda belgeseller düzenleyen şube müdürü olarak görev yapmıştır. (Salmanlı R. İstiklal şairi Ahmet Cevat hakkında) 1920’de Azerbaycan’ın Rusya tarafından işgalinden sonra, Stalin’in “Büyük Temizlik” tasfiye hareketi sonucunda karşı devrimcilik gibi asılsız suçlamalarla tutuklanmış ve askeri mahkeme kararıyla ölüm cezasına çarptırılmıştır. 1937’de de kurşuna dizilerek öldürülmüştür. 1955’te SSCB başsavcısı Ahmet Cevat’a karşı ileri sürülen bütün suçlamaların asılsız olduğunu belirtmiş; ancak hakkında beraat kararı öldürüldükten sonra çıkmıştır. KGB baskısı altındaki ailesi de ancak 1950’den sonra zindandan kurtulabilmiştir (AhmetCevat-https://ahmet-cevat)

Ahmet Cevat “Türk Birliği” fikrini savunan bir şairdir. Ahmet Cevat’ın kurtarıcı olarak gördüğü Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması, Türk Ordusu’nun dağıtılması, Anadolu’nun idaresiz kalışı ve hele çok sevdiği İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edilmesi, onu duygu yüklü şiirler yazmaya itmiştir. Türkiye’deki şiir akımının etkisi altında kalan Ahmet Cevat’ın yaratıcı kişiliğinde Türkiye’nin önemli bir yeri vardır. Yaşadığı dönemde diğer aydınlar gibi Ahmet Cevat da Türkiye’yi yakından izlemiş ve Türkiye’nin toplumsal ve kültürel hayatıyla sıkı ilişkiler içerisinde olmuştur. Azerbaycan’da yaşananlardan ötürü Türkiye’den çok şey umulmuştur. Hatta bu beklentiler; şehitlerin ve Türk ordusunun “Çırpınırdı Karadeniz” gibi şiirlerine de yansımıştır. Nitekim Türk ordusu Azerbaycan’ı hem İngiliz işgalinden kurtarmış hem de Rus ve Ermeni baskısına karşı kollamıştır. Bazı şiirlerinde de 1915’te Sarıkamış’ta şehit olan askerler, maddî imkânsızlıklardan dolayı hastalıklara yakalanan öğretmenler ve dini yanlış yorumlayan kişiler vb. konular şiirlerinde işlenmiştir. (https://edebiyat ve sanat akademisi.com)

Ahmet Cevat, Türk dünyasının en etkili fikir adamı Gaspıralı İsmail Bey’in “Dilde, Fikirde İşte Birlik” prensibini benimsemiştir. Ziya Gökalp, Ömer Seyfeddin ve Ali Cânip Yöntem’in kullandığı yaşayan Türkçe’nin, Türk Dünyası’nın ortak dili olduğunu savunmuştur. Dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle kaleme aldığı şiirlerinin müzikal değeri yüksektir ve üslubu akıcıdır. Türkiye’de millî marş gibi coşku ile söylenen “Çırpınırdın Karadeniz” şarkısının güftesi de ona aittir. (Afina Memmedli: Ahmet Cavad ve Türkiye)

Kaynakça

https://yenidenergenekon.com. AhmetCevat (21.05.2019).

Özgürlük ve Kahramanlık Şairi: Ahmet Cevat- https://yenidenergenekon.com (15.05.2019).

https://edebiyat ve sanat akademisi.com/sairler/detay/ahmet-cevad-semkir-hayati-ve-siirleri/1174 (17.06.2019)

Salmanlı R. İstiklal şairi Ahmet Cevat hakkında / / Azerbaycan. – 2003. – 28 Mayıs. – S.6.

Rzalı R. Altunlar yurdudur bu fakir ülke. – Azerbaycan himninin yazarlarından biri / / Azerbaycan. – 2002. – 28 Mayıs. – S.8.

Rzayeva M. Ahmet Cevad’ın hakkını tanıyan Türkiye oldu / / Doğu. – 2006. – 28 fevr. – S.6.

Mustafayeva G. Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyetinin Ahmet Cevat yaratıcılığında rolü / / Adalet. – 2006. – 10 Mart. – S.7.

Kusarda ilk dünyevi okulu Ahmet Cevat düzenleyip: (Gelişmiş maarif adamı, savaş ve emek veteranı Sabir Piroğlanovun Ahmet Cevat hakkında anıları) / / Azerbaycan. – 2005. – 28 Mayıs. – S.16.

Afina Memmedli.”Ahmet Cavad ve Türkiye” kitabı / 2010. İlim ve Tahsil. Bakü. s.160.

Yazar: DR. FİDAN UĞUR ÇERİKAN

Posted in Hikayeler | AZERBAYCAN İSTİKLAL MARŞI ŞAİRİ AHMET CEVAT için yorumlar kapalı
Eki 12

TARİHTE BUGÜN

12 Ekim:

1968 – Ekvator Ginesiİspanya‘dan bağımsızlığını kazandı.

1968 – 19. Yaz Olimpiyat OyunlarıMeksiko‘da başladı.

1999 – Pervez MüşerrefPakistan‘da kansız bir darbe ile yönetime geldi.

2005 – Çin‘in ikinci insanlı uzay aracı olan Shenzhou 6 fırlatıldı ve 5 gün boyunca yörüngede kaldı.

2006 – Orhan PamukNobel Edebiyat Ödülü‘nü kazandı ve bu ödülü alan ilk Türk oldu.

Luciano Pavarotti (d. 1935)

Wilt Chamberlain (ö. 1999)

Levent Kırca (ö. 2015)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eki 12

KAN AĞLIYORUM!!!

* * *

Yeter artık ağlayan ben, gülen siz

Her yer kan gölüyken nasıl “önemsiz”

İnsan olunur mu böyle erdemsiz?

Üzüntü, sıkıntı, dert çağlıyorum

Vekiller güldükçe kan ağlıyorum

* * *

Şehit olmak, en büyük onur bana

Lakin boş gazeller okunur bana

Şu vurdumduymazlık dokunur bana

Hepsine çok geniş hak sağlıyorum

Vekiller güldükçe kan ağlıyorum

* * *

Demokrasi adlı çamurları var

Her zaman yalandan yağmurları var

Taziyet dileme memurları var

Sözlere kapılıp bel bağlıyorum

Vekiller güldükçe kan ağlıyorum

* * *

“Kurucu öndermiş” kırk yıllık cani

Ettiğiniz yemin nerede, hani?

Asil Türk ulusu banidir, bani

Yıllardır yaramı hep dağlıyorum

Vekiller güldükçe kan ağlıyorum

* * *

Bir yanda eğlence çalınır udlar

Bir yanda delinir körpe vücutlar

Buna aldırmıyor bizim mankurtlar

Asilim vekili ben yağlıyorum

Vekiller güldükçe kan ağlıyorum

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | KAN AĞLIYORUM!!! için yorumlar kapalı
Eki 11

TARİHTE BUGÜN

11 EkimDünya Kız Çocukları Günü

1899 – Britanya İmparatorluğu ile iki Boer cumhuriyeti arasında II. Boer Savaşı başladı.

1922 – TBMM Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında Mudanya Mütarekesi imzalandı.

1944 – SSCBTuva Halk Cumhuriyeti‘ni ilhak etti.

1968 – NASA, ilk insanlı uzay uçuşunda Apollo 7‘yi uzaya fırlattı.

1971 – John Lennon‘ın ünlü şarkısı Imagine yayımlandı.

François Mauriac (d. 1885)

James Prescott Joule (ö. 1889)

Yıldız Kenter (d. 1928)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Eki 11

TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR

Selçuklu başkenti Ahlat’a, 2016 yılında 72 aile Ahıska Türk’ü yerleştirilmişti.

PKK’nın siyasi kanadı o zamanki adı HDP’nin Bitlis sözde milletvekili soru önergesi ile tepki göstermişti.

Bugün; Ahlat’a yerleştirilen Ahıska Türkleri sınır dışı edilmek isteniyor.

Kimi, kimin toprağından kovmaya çalışıyorsunuz…

Buralar, bin yıldır Türk toprağı…

Alın size binlerce Selçuklunun mezarı olduğu yer…

Türk Milleti olarak kültürel dokumuzu tahrip etmek ve toplumumuzu ümmetleştirmek için dışarıdan bir nüfus getirenler, ülkemizdeki sığınmacıları sınır dışı etmelidir.

Posted in Gündem | TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR için yorumlar kapalı