Ağu 23

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

23 Ağustos:

1305 – İskoç şövalye William Wallaceİngiltere Kralı I. Edward tarafından vatana ihanet suçlamasıyla idam ettirildi.

1514 – Osmanlı padişahı I. Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında Çaldıran Muharebesi gerçekleşti.

1939 – Sovyetler Birliği ve Nazi Almanyası dışişleri bakanları tarafından Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı imzalandı.

1991 – ErmenistanSSCB‘den bağımsızlığını ilan etti.

2005 – Katrina Kasırgası oluşmaya başladı.

Eleftherios Venizelos (d. 1864)

Gene Kelly (d. 1912)

II. Abdülmecid (ö. 1944)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Ağu 23

KAŞGARLI MAHMUT DİYOR Kİ (11. YÜZYIL)

KAŞGARLI MAHMUT DİYOR Kİ (11. YÜZYIL)

“Bize ad olarak Türk adını Ulu Tanrı vermiştir.”

“Yüce Tanrı “Benim bir ordum vardır, ona “Türk” adını verdim, onları doğuda yerleştirdim.

Bir ulusa kızarsam Türkleri, o ulus üzerine musallat kılarım.” Diyor. İşte bu, Türkler için bütün insanlara karşı bir üstünlüktür.

Çünkü, Tanrı onlara ad vermeyi kendi üzerine almıştır; onları yeryüzünün en yüksek yerinde, havası en temiz ülkelerinde yerleştirmiş ve onlara “Kendi Ordum” demiştir.

Bununla beraber Türklerde güzellik, sevimlilik, tatlılık, edep, büyükleri ağırlamak, sözünü yerine getirmek, sadelik, öğünmemek, yiğitlik, mertlik gibi öğülmeye değer, sayısız iyilikler görülmektedir.”

“Türk=Türk. Bu kelime hem müfret ve hem cemi olarak kullanılır. “Sen kimsin” anlamına olan “kim sen” denir; buna “Türk men” diye cevap verilir, “ben Türküm” demektir. “

Kaynak: Kaşgarlı Mahmut, Divan-ü Lügat-it-Türk (Besim Atalay çevirisi), C.I, s.351-353.

Posted in Atasözleri Vecizeler | KAŞGARLI MAHMUT DİYOR Kİ (11. YÜZYIL) için yorumlar kapalı
Ağu 22

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

22 Ağustos:

392 – II. Valentinianus‘un ölümü üzerine Arbogast, Eugenius‘u Roma tahtına seçti.

1642 – İngiltere‘de iç savaş başladı.

1703 – Osmanlı İmparatorluğu‘nda III. AhmedII. Mustafa‘nın yerine tahta çıktı.

1791 – Haiti‘de kölelerin ilk ayaklanması olan Haiti Devrimi başladı.

1864 – Kızılhaç‘ın oluşturulması: 12 devlet ilk Cenevre Konvansiyonu‘nu imzaladı.

Otto Liman von Sanders (ö. 1929)

Uğur Mumcu (d. 1942)

Celâl Bayar (ö. 1986)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Ağu 22

MEMLEKETİN ÇİVİSİ

MEMLEKETİN ÇİVİSİ

Yaptıklarımız ve yapmadıklarımız bir sosyal krize yol açtı. Tehlikenin büyüğü buydu ve oldu. İnsanımız, iyi olmanın, ahlâklı kalmanın bir değeri olmadığına inandırıldı. Bunlar yaşadıklarımızdır. Ve ne tuhaf ki konuşamadıklarımızdandır.

Kurumlar ve kurallar askıda. Kuralların yerini gücü verdiklerimizin istekleri almış görünüyor. Keyfiliklerin boğuculuğu arttıkça artıyor. Her taraftan sıkışıyoruz. Susarak ve tepki göstermeyerek bu duruma geldik.

Dünya Durmadan Döner 

İnsan kolaycıdır ve fırsatını bulursa kuralları yan dolanır.  Bu eğilime rağmen iyilik esastır. Her dönüş orayadır. Çünkü yaradılışın gereği odur. Tabiatin işleyişi insanı içten içe iyiliğe çeker. Saptıranları bekleyen âkıbet, tam da kutsal kitapların ve bilgelerin dediği gibidir.

Son günlerde yaşadıklarımız bizi bunları hatırlatmaya mecbur ediyor. Gündemler gündem değil. Gündemi kapatmak için kurgulanmış çelik çomak oyunları yolumuzu bağlar halde. İdare edilmiyoruz. Şayet yönetilen bir ülke olsak, her alanda çöküş canımızı yakmazdı.

Can yakan yönetimsizlikler o kadar çok ki. Yönetenlerimizin olan bitenlerden sanki haberleri yok. Yangın oluyor, suçluların bulunacağını ve mutlaka cezalarını çekeceklerini duyuyoruz. Sonra bakıyoruz, sorumlular sorumlu değil ve kimseye bir şey olmuyor. Maden kazalarında, tren kazalarında böyle. Ekonomik krizde zaten böyle. Cebimizi kimlerin boşalttığını, hazineyi kimlerin yağmaladığını ve yağmalattığını da bir türlü konuşamıyoruz.

Böyle Bir İdare Görünmedi 

Yönetim erkinin kullanılışında tam bir paradoks yaşanıyor: Hem bütün güç onlarda, hem de kendileriyle ilgili konular hariç hiçbir şeye hâkim değiller. En önemli işleri, memleketi getirdikleri halin konuşulmaması için bir takım gündem oyunları tasarlamak gibi görünüyor. Bunun için aldıkları tedbirler de tedbir değil. Halkın verdiği gücü konuşanlara karşı ölçüsüzce kullanma yolunu seçiyorlar. Düştüğümüz durumu anlamaya ve anlatmaya çalışanın başına gelmedik kalmıyor. Konuşturmuyorlar. Haberciler çalışamıyor. Siyasetçiler muhalefet görevini yapamıyor. Yazarlar gerçeği açıkça yazamıyor. Çare arayanı, düşüneni, konuşanı kaynağında boğmaya hazır bir vesayetler üstü vesayet işliyor.

Bunlar Apaçık Yaşadıklarımızdır.

Yargı erkini hak hukuk feryâdını boğacak bir mekanizma haline getirdik. Şu veya bu iddia ile içeri aldıklarımız için hazırlanan iddianamelerde dişe dokunur bir sebep görünmeyişi sıradanlaştı. Kanun ve kuralların yerini “zor bâzû” aldı. Buraya adım adım gelirken sesimizi çıkarmadık. O şiştikçe şişirilen gücü veren olduğumuzu biz de unuttuk.

Bir vakitler şimdi yaşadıklarımızın onda biri mesabesinde olanlar için az çok kıyametler koparılıyordu. Eksik derdik ama demokrasi vardı. Bunu da hatırlatmak isterim.

Verdiğimiz gücü bize karşı kullananlara karşı “Bana değil, ötekine yapıyor” diyenlerimizde ahlak aranmaz. Bizi ahlaksızlığımız bu hale getirdi. Müslümanım diyenlerimizin, ötekisine hak tanımaz tutumu zaten dine hakaretti, görmedik.  Din iman bırakmayacak tavır adaletsizliktir. Kanun dışılıkları gördükse de diğerine yapılıyor diye ses çıkarmadık.

Alıntı: MDM.  A. Yağmur Tunalı

Posted in Gündem | MEMLEKETİN ÇİVİSİ için yorumlar kapalı
Ağu 21

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

21 Ağustos:

1915 – İkinci Anafartalar Muharebesi başladı.

1940 – Sovyet Devrimi liderlerinden Lev TroçkiMeksika‘da öldürüldü.

1960 – Çanakkale Şehitleri Anıtı törenle açıldı.

1969 – Denis Michael Rohan adlı bir AvustralyalıMescid-i Aksa‘yı ateşe verdi.

1991 – LetonyaSovyetler Birliği‘nden bağımsızlığını ilan etti.

Augustin Louis Cauchy (d. 1789)

Henrik Pontoppidan (ö. 1943)

Usain Bolt (d. 1986

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Ağu 21

DURUMUN CİDDİYETİ

DURUMUN CİDDİYETİ

Matematikten sürekli zayıf not alan Temel’i ailesi faydası olur diye Katolik okuluna yollar. 

Bakarlar ki Temel tam not almaya başlar.

Sebebini merak edip Temel’e sorarlar.

Ne değişti?

Temel şöyle cevap verir:

 Okulun ilk günü, girişteki artı işaretine çivilenmiş adamı görünce, durumun ciddiyetini anladım

Posted in Fıkralar | DURUMUN CİDDİYETİ için yorumlar kapalı
Ağu 20

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

20 Ağustos:

636 – Arap-Bizans savaşlarının en büyük muharebesi olan Yermük Muharebesi sona erdi.

1960 – SenegalMali Federasyonundan ayrıldı ve bağımsızlığını ilan etti.

1977 – NASA, insansız uzay aracı Voyager 2‘yi fırlattı.

1988 – Sekiz yıl süren Irak-İran Savaşı ateşkesle sona erdi.

1991 – EstonyaSovyetler Birliği‘nden ayrıldı.

Dino Campana (d. 1885)

Percy Bridgman (ö. 1961)

Nadir Nadi (ö. 1991)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Ağu 20

İÇİMİZDE BİR UMUTSUZLUK BÜYÜMEKTE.

İÇİMİZDE BİR UMUTSUZLUK BÜYÜMEKTE.

Keçecizâde İzzet Molla onsekizinci asrın sonları ile ondokuzuncu asrın başlarında 43 yıl yaşamış. Ulemadan, şâirandan… Divan şiirinin son üstadı. Devlette yüksek görevleri var. Taltif edilmeleri var, azl edilmeleri var, affedilmeleri var. Arada bir sürgün yemeleri var. İdamına karar verilmişliği bile var. Demiş ki bir gün:

Bir mevsimi baharına geldik ki âlemin,

Bülbül hamuş, havz tehî, gülsitan harab

Kısa ömrünün hangi noktasında bu beyti söyledi, bilmem. Bülbül susmuş, şakımaz olmuş; havuz boş, kuru; gül bahçesi darmadağın… Osmanlı Devleti’nin sıkıntılı yılları. İçerde, dışarda bir sürü badire. Kendi hayatı da iç dünyası da öyle.

Bir vakittir İzzet Molla’nın bu beyti dilimde dolaşıp duruyor. 

İçimde bir umutsuzluk büyümekte.

Teknolojinin bin bir türlü marifetle donatarak evlerimize soktuğu, ellerimize tutuşturduğu televizyon ekranları, bilgisayarlar, tabletler bize dert taşır oldu. Duymasak, görmesek, öğrenmesek daha mı iyiydi acaba?

İnsanın galiba mayası bozuldu. İnsanımızın da… Beni de öncelikle kendi insanımızdaki bozulma ilgilendiriyor ve düşündürüyor.

Gerçi tarih boyunca şairler, yazarlar toplumdaki “yanlış gidişatı” hep yazmışlar, “zamaneden” hep şikâyet etmişler. Öyleyse insan her devirde şimdikine benzer hâller içindeydi. Şimdinin farkı şu ki, iletişim vasıtalarının bu kadar yaygın ve hızlı olması, memleketimizde ve dünyanın her yanında olup biten her şeyi anında görmemize, duymamıza sebep oluyor. “İnsan hep aynı insan, kabahat iletişim vasıtalarında” desem, teselli olur mu ruhuma?

Yine de içimde daha önceleri olmayan bir umutsuzluk peydahlandı. İnsana dair umutsuzluk, karamsarlık… Orman yangınlarında resmî ekiplere canları pahasına destek verip gözlerimizi yaşartan sivil vatandaşlarımız ve böyle birkaç istisna teşkil eden örnek var amma…

İçimde bir bina yıkıldı. Yıkıntının üzerinde güvensizlik dağı büyüyor. Bu güvensizlikle yüreğim sıkışıyor. Güven denen şey bir kere yıkıldı mı, tekrar ayağa kalkması, tamir olması çok zor! Artık hiç bir şey düzelmeyecek gibi. Bir cenderenin içindeyiz gibi.

Akla hayale gelmez dolandırıcılıklar, dudak uçuklatan sahtekârlıklar gündelik haberler oldu. Namuslu vatandaşların hayatını kolaylaştıran teknoloji, namussuzların da işini kolaylaştırdı! Zavallı yapay zekâ da suça bulaştı!

Toplumun her kesiminde… Yalanlar, yolsuzluklar, haksızlıklar, adaletsizlikler, liyakatsizlikler, dalkavukluklar, denetimsizlikler diz boyu. Merhametsizlikler, vicdansızlıklar, tahammülsüzlükler, saygısızlık, sevgisizlik, kabalık… Bunlarla kuşatıldık. Kuşatma dairesi her sabah daralıyor ve bizi nefessiz bırakıyor, yüreğim sıkışıyor. 

İnsan bir kediyi tekmeleye tekmeleye niçin öldürür?

Bir adam, bir adamı camide namaz kılarken, secdeye vardığında niçin bıçaklayıp öldürür?

Fildişi kulede yazmış edebiyatçıları düşünüyorum. İşin içinden çıkamayıp hiç bir şeyi düzeltmeye gücü yetmeyip derin bir umutsuzluğa düştükleri için mi çareyi fildişi kuleye kapanmakta buldular?

Bir baba küçücük kızını tekmeleyerek merdivenlerden niçin atar? 

İnsan elindeki çöpü, izmariti gerine gerine niçin sokağa atar?

Bir mevsim-i baharına geldik ki âlemin….

Freni patlamış yokuş aşağı giden bir aracın içinde gibiyiz. Uçuruma yuvarlanmadan, son anda bir mucizeyle durabilme, kazasız belâsız kurtulabilme ihtimalimiz ne kadar? 

Kırk yıldır “bebek katili” denen terörist mahkûm hakkında, -“Sayın kurucu önder” tesmiye olunarak- umut hakkı konuşuluyor. Kırk yılın sonunda, ne oldu da?

Benim de umut hakkım var mı? Uçuruma yuvarlanmayacağımızı umut etme hakkım?

Alıntı: Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Posted in Gündem | İÇİMİZDE BİR UMUTSUZLUK BÜYÜMEKTE. için yorumlar kapalı
Ağu 19

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

19 AğustosDünya İnsani Yardım Günü

1458 – III. Callixtus‘un ölümünün ardından II. Piuspapa seçildi.

1919 – AfganistanIII. İngiliz Afgan Savaşı sonrası bağımsız bir devlet olarak varlığını kabul ettirdi.

1920 – Rus İç Savaşı sürerken Tambov bölgesindeki köylüler Bolşeviklere karşı ayaklandı.

1934 – Adolf HitlerDevlet Başkanlığı referandumunda %89,9 oranında ‘evet’ oyu alarak tüm siyasi güçleri elinde topladı.

1953 – İran‘da gerçekleştirilen bir harekâtla Başbakan Muhammed Musaddık görevden uzaklaştırıldı.

Tevfik Fikret (ö. 1915)

Gene Roddenberry (d. 1921)

Linus Pauling (ö. 1994)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Ağu 19

KARAKUŞİ KADI

KARAKUŞİ KADI
Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var…. Karakuşi Kadı, fırıncıya:
– ‘Ben bunu aldım’ demiş. Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin asil sahibi gelmiş:
– ‘Hani bizim ördek?’ Fırıncı boynunu büküp:
– ‘Uçtu’ deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış… Gayrimüslim de peşinde kovalıyor…
Bir duvardan atlarken, bilmeden duvarın öteki tarafındaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış… Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı’nın karşısına çıkarmışlar. Kadı sırayla sormuş…
Ördeğin sahibi:
– ‘Bu adam ördeğimi hiç etti’ diye şikâyet etmiş.
Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş:
– ‘Ne yaptın bu adamın ördeğini?’
Fırıncı:
– ‘Uçtu’ demiş.
Kadı, kara kaplı defterini açmış:
– ‘Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar ‘Uçar’ anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil’ diyerek, fırıncının ördek işinden beraatına karar vermiş. Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş. Onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş:
– ‘Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla…
Davacı:
– ‘Benim tek gözüm çıktı. Şimdi ne olacak?’ diye sorunca Karakuşi Kadı:
– ‘Şimdi’ demiş, ‘Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız. Tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.
Çocuğunu düşüren kadının kocasına da Karakuşi Kadı:
– ‘Tamam’ demiş, ‘Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.’ Böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı dönmüş Yahudi’ye:
– ‘Senin şikáyetin nedir bre?’ Yahudi bir süre düsündükten sonra ellerini açmış,
– ‘Ne diyeyim kadı efendi’ demiş, ‘Adaletinle bin yaşa Sen, e mi !’
– Ananı “öpen” kadı ise, kimi kime şikáyet edeceksin

Posted in Hikayeler | KARAKUŞİ KADI için yorumlar kapalı